SON DAKİKA


1. Çeşme Kitap Şenliği'nin 3. gününde 2 önemli panel
Tarih: 20-08-2023 13:47:44 Güncelleme: 20-08-2023 13:47:44 + -


Çeşme Belediyesi tarafından düzenlenen 1. Çeşme Kitap Şenliği, aralarında Çeşmeli yazarların da olduğu 10'larca yazar ve binlerce kitap ile kitapseverleri buluştururken, düzenlenen paneller de ilgi görüyor.

facebook-paylas
Tarih: 20-08-2023 13:47

1. Çeşme Kitap Şenliği'nin 3. gününde 2 önemli panel

1. Çeşme Kitap Şenliği'nin 3. gününde, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili, usta gazeteci Tuncay Özkan, Cumhuriyet Halk Partisi, 24. 25. ve 26. dönem Milletvekili ve Cumhuriyet Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi Mustafa Balbay ile Dicle Keskinoğlu imza gününde kitapseverlerle bir araya geldi. 

 

Tarihçi ve Yazar Sinan Meydan, "100. Yılında Cumhuriyet'e Sahip Çıkmak", Gazeteciler; Hakkı Özdal ve Bülent Kepenek de "Muhalefetin Sağı, Solu" adlı panelde Türkiye’nin geçmişi ve bugüne ile ilgili değerlendirmelerde bulundular.

 

Tarihçi ve Yazar Sinan Meydan, "100. Yılında Cumhuriyet'e Sahip Çıkmak" adlı panelinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yılı olmasına rağmen büyük bir coşkuyla kutlama yapılmadığına dikkat çekerek, “ Devletin, Cumhuriyetin 100. yılını şanına yakışır şekilde kutlaması gerekirdi. Nerede belgesellerimiz, filmlerimiz? Vergilerimizle ayakta duran TRT niye 100. yıl Cumhuriyet filmi yapmıyor? Niye Disney’in ağzına bakıyoruz, niye biz yapmıyoruz? Devlet kurumları, topluma açık seminerler yapacaklar mı,  100. yılda hangi kitapları basıyorlar? Lozan’ın 100. yılı da geçiştirildi. Neredeyse hiçbir şey yapılmadı. Geçen yıl büyük taarruzun 100. yılıydı, İzmir’in, Anadolu’nun kurtuluşunun 100. yılıydı. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bazı belediyelerin faaliyetleri dışında maalesef devletin bu konulara sahip çıkmadığını görüyoruz” diye konuştu.

"Cumhuriyetin 100. yılında yine sessizlik  ve vurdumduymazlık var"


Hükümetin Cumhuriyetin 100. yılı ile ilgili herhangi bir program yapmamasını eleştiren Meydan, “Atatürk’ümüzün kurduğu Cumhuriyetin 100. yılında yine sessizlik  ve vurdumduymazlık var. Bu sessizlik, bu nankörlük hayra alamet değil. Bu yaklaşımın bedelini toplum olarak öderiz- ki ödüyoruz da... Bu coğrafyada varlığımızı devam ettirmemizi sağlayan Kurtuluş Savaşı’mızı genç kuşaklara yeterince anlatamadık. 100. yılında laik Cumhuriyetimizi hakkıyla anmıyoruz, anlatmıyoruz. Çek devlet televizyonu benimle 100. yıla dair röportaj yaptı, Cumhuriyetimizi, Atatürk’ü anlatmaya çalışıyorlar, Çek Cumhuriyeti’nde yayınlanacak. Sunucu, ‘Siz hangi hazırlıkları yapıyorsunuz’ diye sordu. Yerin dibine geçtim bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak. 'Biz herhangi bir hazırlık yapmıyoruz, bireysel çabalarımız, hazırlıklarımız var' dedim. Tabii şaşırdı” diye belirtti. 

 

Anmaya yüzleri yok


Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının para karşılığında satıldığını ifade eden Meydan, “Ne yazık ki günümüzde 300 bin doların varsa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını satın alabiliyorsun. Dünyanın en pahalı vatandaşlığı olması gerekirken bugün haraç mezat satılıyor. Bunu kabullenmek zorunda değiliz. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı değerlidir, vatan mücadelesiyle, istiklal harbiyle, cephelerde elde edilmiştir, parayla satılamaz! Cumhuriyeti'mizin 100. yılını bu yüzden anamıyorlar. Anmaya yüzleri yok” dedi.

 

"Laikliğe saldırılırken susamazsınız"


Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve laiklik olmak üzere iki kırmızı çizgisi olduğunu söyleyen Tarihçi-Yazar Meydan, “Bu ikisi beka meselesidir. Muhalefet de iktidar da bağımsızlık tehlikeye girerse bir araya gelebilir ancak laik Cumhuriyet'i korumak, ayakta tutmak için muhalefetin daha büyük çaba göstermesi gerekir. Laik Cumhuriyet'e  saldırıya karşı durmuyorsunuz, kime, neye muhalefetsiniz! Laikliğe saldırılırken susamazsınız. Devletin kadrolu imamı; Atatürk’e, laikliğe hakaret ederken susamazsınız. Dava açmalısınız, basın toplantısı yapmalısınız, hesap sormalısınız. Diyanet İşleri Başkanı, Atatürk’e, Cumhuriyet'e hakaret edemez. Ettiği an ülkeyi ona dar edeceksiniz. Cumhuriyet'in iki temel ayağını sağlam tutmak zorundayız. Koşullar ne kadar zor olursa olsun en dipten başlamayı öğretti bize Atatürk... Her şey dibe vurduğunda ayağa kalkmayı biliyoruz, bunu ondan öğrendik. O yüzden umudumuzu yitirmeyelim” diye konuştu.

 

" Türkiye’de toplum yüzde 70’e, yüzde 30 bölünmüş durumda"

 

"Muhalefetin Sağı, Solu" adlı panelde konuşan  Gazeteci Bülent Kepenek, “Şöyle bir ön kabul var; Türkiye’de toplum yüzde 70’e, yüzde 30 bölünmüş durumda... Yüzde 70 sağ, yüzde 30 sol... Biz sağcıları, AKP’nin konsolide ettiği insanları değiştirebilmek için onlar gibi düşünmeliyiz, onlar gibi hareket etmeliyiz mantığından yola çıkarak; eğer onlar milliyetçiyse CHP daha milliyetçi, eğer karşı taraf dinciyse CHP onların karşısına dinci partilerden gelmiş figürleri ortaya koyarak bir muhalefet geliştirmeye çalıştı. Hepimizin  bildiği bir şey var; aslı dururken insanlar neden suretine destek versinler? CHP’nin, toplumsal muhalefetin bugün yapması gereken, AKP ile dincilik, MHP ile milliyetçilik yarıştırmak değil. CHP’nin, toplumsal muhalefetin yapması gereken, özüne dönerek, emekten, özgürlüklerden, laiklikten yana bir politik hat inşa etmek. Çünkü asıl bu alan boş... Bugün bu ülkenin; emekçileri, laikleri,  özgürlük isteyen gençleri sahipsiz durumda... Sahiplenebilecekleri, mücadele edebilecekleri bir odaktan yoksun. Onlar hiçbir kuralı, yasayı tanımazken biz hukuki haklarımızı savunmaktan bile çekinir hale gelmişiz” diye konuştu.

 

  “1980’den önce bu ülkedeki; devrimcilerin, solcuların, sosyalistlerin yaptığını bugün tarikatlar, gericiler yapıyor” sözleriyle konuşmasını sürdüren Gazeteci Kepenek, şunları söyledi:

 

"Taşın altına elimizi sokmamız lazım"

“Her sokakta, her mahallede örgütlenmiş durumdalar. İnsanların somut sorunlarına, somut taleplerine bir şekilde yanıt olmaya çalışıyorlar.  Bizim muhalefet iddiasında olan partilerimizin yaptığı en önemli aktivite ise sosyal medyada tepki göstermek. Bu şekilde bir mücadelenin başarıya ulaşmasının, 20 yıldır devleti ele geçirmiş AKP karşısında pek de mümkün olmadığını görmek gerekiyor. Yani artık biraz taşın altına elimizi sokmamız lazım. Eğer bu kötü gidişata dur demek istiyorsak; muhalefet olduğunu iddia eden partiler olmak üzere, sosyal demokrat, sosyalist partilerin artık toplumun gerçek sorunlarına sahip çıkması ve kapitalizmin yarattığı bu ekonomik krize karşı gerçek alternatif olan sosyalist fikirlerin yeniden hayat bulması için bir tartışma başlatması gerekiyor. Yani bu süreçte AKP’nin karşısına AKP’nin muadili insanları çıkartarak, AKP’nin ekonomi politikasının karşısına AKP’nin başlangıç yıllarındaki ekonomi politikalarını çıkartarak, AKP’nin gericiliğinin karşısına başka bir gerici çıkartarak, AKP’nin milliyetçiliğinin karşısında ‘Ben daha milliyetçiyim’ diyerek verilen mücadelenin başarıya ulaşma şansı yok.”

 

"Türkiye bir batağa, uçuruma doğru sürükleniyor"

 

Gazeteci Hakkı Özdal ise, ülkede en temel sorunlardan biri olan gıda krizine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Gıda krizini örnekler üzerinden anlatan Özdal, “Trakya yılın bu mevsimlerinde altın sarısı rengindedir, ayçiçekler açar. Ancak bu yıl ay çiçeği yanmış. Bunun bir sebebi iklim koşulları ama başka bir sebebi daha var.  Geçtiğimiz yıl Rusya-Ukrayna Savaşı çıkınca Tarım Bakanlığı, bölgedeki ticaret ve sanayi odaları, tüccarlar, köylüye, ‘Ayçiçeği ekin, savaş var çok para kazanacağız’ diyerek tohum ve gübre hibe etmiş. Ancak o kadar ayçiçeğini toplayacak finansal ve teknik altyapı yok. Üretici, yüzde 70’ini toplayabildiği ayçiçeğini ucuza elden çıkartmak zorunda kalıyor. Bunun bedelini hep birlikte ödeyeceğiz. Buğday da yanmış.  Ergene Havzası’nı kirleten sanayi kuruluşları var, temiz sular buğdayı besleyemez hale gelmiş. Önümüzdeki sonbaharda Türkiye’nin önemli tahıl ve yağ depolarında biri olan Trakya’da mahsul çok düşük olacak. Çanakkale’de de domatesler yanmış. Hem iklim koşulları hem de çiftçinin gübre, mazot ve diğer maliyetlerinin çok yüksek olmasından kaynaklı... Gelibolu pazarında taze fasulyenin kilosu 80 lira... Dünyanın en büyük 4’üncü üreticisi olan Türkiye taze fasulye yiyemez hale geliyor. Bunlar sadece bazı örnekler... Türkiye bir batağa, uçuruma doğru sürükleniyor. Temel bir gıda krizine sürükleniyor” ifadelerini kullandı.

"Eğer hazine kaybedildiyse kaybedildiği yerde aranır"


“Türkiye’nin topraklarını, açıkça sermaye kesimi lehine hunharca dönüştüren bir sistem var” diyerek sözlerine devam eden Özdal, “Eğer hazine kaybedildiyse kaybedildiği yerde aranır. Biz hazineyi nerede, ne zaman kaybettik? Şikayetçi olduğumuz koşulların asıl dönüşümü ne zaman başladı? Bence hazineyi kaybettiğimiz yer 12 Eylül 1980... Bu tarihle birlikte Türkiye büyük bir dönüşüme girdi. Son 20 yıl da  bu büyük dönüşümün hızlandırılmış, hırçınca sonuçlarına erişilmeye başlanmış ve bizzat o süreç tarafından yetiştirilmiş kadroların; ülkeyi hortumlamaya başladığı yıl...” dedi.

"Henüz ortada dinciler diye bir sorun yokken özelleştirme vardı"


Türkiye’de temel dönüşümün 1980 darbesi sonrasında öncelikle iktisadi alanda başladığına dikkat çeken Gazeteci Özdal, şöyle konuştu:

“Henüz ortada dinciler diye bir sorun yokken özelleştirme vardır. Turgut Özal, 1983 seçim kampanyasını ‘Boğaz köprüsünü satarım’ diyerek başlatmıştı. Turgut Özal’dan sonra gelen bütün sağ siyasetçiler özelleştirme yapmak istediler. Ama önlerinde bir engel vardı. Örgütlü bir toplum vardı. Sendikaların gücü vardı, kamuda çalışan insanların gücü vardı, Cumhuriyet değerlerine sahip insanların toplumsal bir gücü vardı. 1990’lar bunun parça parça elimizden alındığı yıllar oldu. Türkiye’de temel dönüşüm iktisatla başladı, bunun ilki özelleştirme... Cumhuriyetin, yani toplumun ekonomik değerlerinin elden çıkarılması... İkincisi ise Türkiye piyasalarının bir pazar haline getirilip uluslararası sermayeye açılması...”

 




Bu haber 474 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YEREL Haberleri

  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI