Bugun...
SON DAKİKA

SAHTESİNE BİLE 'EVET' DİYEN VAR

 Tarih: 22-09-2023 10:16:00
YAŞAR EYİCE

*- KOKUŞMUŞLUK!

 

Cengiz Han’ın ‘Buhara Nutkunu’ biliyor musunuz?

Okuyanlar, bilenler mutlaka vardır.

Ben şimdi bir bölümünden alıntı yapacağım.

Aslında bunu kendimi ‘zül’ hissediyorum ama tarihi gerçekleri bilmenizin, bazı bilgilerin aklınızın bir köşesinde bulunmasını da istiyorum.

Belki de, bir zamanlar ‘Çırpınırdı Karadeniz!’ türküsü bu nedenle çok tutulup okunuyordu.

Bir zamanlar, her türlü değerlerinden uzaklaşmış, kokuşmuş ‘Harzem’ isimli bir Türk devleti vardı.

Cengiz Han bunlarla yaptığı savaşı kazandıktan sonra, halkı meydanda toplar.

Bayram Meydanı’nda toplananlara, yani Müslüman Türkler’e şunları söyler:

‘Siz kadınlaşmış erkeklersiniz!

Yurdunuzu korumak için ölmeyi beceremeyen korkaklarsınız!

Sizden iğreniyorum!

Siz yılandilli, kahpe yürekli adamlarsınız!

Birbirinize yalan söylüyordunuz, düzen kuruyordunuz.

Padişahınız bayağı, vezirleriniz bayağı, beyleriniz bayağıydı!...

Siz de ‘bayağı!’ olduğunuz için onların yaptıklarına göz yumuyordunuz…

Hırsızların eline öpüyordunuz, kimi kuvvetli görüyorsanız ayaklarına kapanıyordunuz…

Sizden tiksiniyorum!

Şimdi istesem şu anda, burada boğazlatırım…

Leşlerinizi atlarıma çiğnetirim…

Bunu yapmıyorum…

Çünkü benim elimle ve benim emrimle öldürülmeyi hak etmiyorsunuz!

Türk’sünüz!

Yalnız şunu biliniz ki;

Günahınız çoktur,

Tanrıya bakacak yüzünüz yoktur!

Ben her şeyi bilen ve gören Tanrı’nın kılıcıyım!

Sizin boynunuza inmek için kınımdan çıktım!

Pırıl pırıl parlıyorum!

Eğer aklınızı başınıza devşirirseniz, belki, murdar kanınızı size bağışlarım.

Yoksa hepinizi, erkek ve dişi, hepinizin üstünden bir alay kağnı geçen çekirge sürüsüne benzetirim…’

Bu sözleri, bazılarına göre ‘Kâfir!’ denilen, anılan Cengiz Han ‘Müslüman’ olduklarını söyleyen Herzemlilere söylemişti.

Umarım ne biz Türkler, ne de bazı ülkelerin insanları da böyle bir davranışla karşılaşmazlar.

Ama son zamanlarda, biz Türkler bazı Arapların, Suriyelilerin haklarını aramak için şehit olurken, onların Türkiye’ye kaçan genç erkeklerinin, hatta başka ülkelerin örneğin Afganlıların, ya da Irakla veya Ortadoğuluların Türkiye’de ne kadar güzel, hatta lüks hayat yaşadıklarını, ekmek elden su gölden, daha doğrusu bizim misafirperverliğimizden yararlanarak gönül eğlendirdiklerini, bol çocuk yaptıklarını, hatta uyaranlarımıza ‘Beğenmiyorsanız gidin!’ dediklerini de duyuyor, görüyor, şahit oluyoruz.

 

*- BÖYLE İŞTE

 

Bitki tabanlı et alternatiflerinin ekonomik ve çevresel yönden uygulanabilirliği halen tartışılsa da, uzmanlar deniz ürünleri endüstrisinin mevcut haliyle savunulamaz olduğu konusunda büyük ölçüde hemfikir. Aşırı avcılık, aralarında plastik kirliliği ile denizlerde toplu bir biyoçeşitlilik çöküşünün de içinde bulunduğu sayısız ekolojik sorun meydana getiriyor. Araştırmacılar deniz ürünleri alternatifleriyle yıllardır deneyler yapıyordu ancak bir firma, ürününü nihayet piyasaya sunmaya hazır hale geldi.

Avusturya merkezli gıda teknolojisi firması Revo Foods, geçtiğimiz hafta 3 boyutlu yazılmış gıdalar için bir ilki gerçekleştirerek ‘somondan ilham alan’, 3B yazılmış vegan balık filetosunun Avrupa’daki market raflarına doğru yola çıktığını duyurdu.

Şirketin basın bültenine göre ‘Fileto”nun piyasaya çıkışı, 3 boyutlu yazdırılan tüketim ürünlerinin endüstriyel hacimlere çıkarılmaya hazır olmasıyla sürdürülebilir gıda alanında büyük bir dönüm noktasını temsil ediyor.

 

*- OTANTIK BİR TAT!

 

Şirket açıklamasında şöyle yazıyor:

‘Balıklara karışan toksin ve mikroplastik seviyelerinin artışı ile mercan kayalıklarında yaşanan çarpıcı kayıplara rağmen, tüketicilerin deniz ürünlerine yönelik talebi geride bıraktığımız onlarca yılda çelişkili bir seyir izleyerek hızla arttı.

Tüketicilere aşırı avcılığa katkı yapmayan sürdürülebilir alternatifler sağlama bakımından umut veren çözümlerden biri de vegan deniz ürünleri.

Bu ürünlerin başarısında, tüketicilere cazip gelen otantik bir tadın oluşturulması kilit önem taşıyor.’

 

Fileto, besin yönünden zengin ipliksi mantardan yapılan mikoproteine dayanıyor ve doğal şekilde et benzeri bir doku sunuyor.

Revo’nun Fileto’sunda bezelye proteinleri, bitki yağları ve alg özütleri gibi 12 içerik daha bulunuyor.

Yüksek proteini ve Omega-3 içerikleriyle bir Revo Fileto’su yemek, sıradan somon yemeye hâlâ çok benziyor; üstelik standart endüstriyel problemlerin hiçbiri olmadan.

Ayrıca bitki tabanlı içerikleri sayesinde Fileto, üç haftalık bir raf ömrü de sergiliyor. Sıradan somon ürünlerine göre oldukça uzun bir süre bu. Revo’nun ürünleri şu an için sadece Avrupa pazarında bulunsa da, şirket ürünlerini ‘küresel çapta’ dağıtmak için aktif şekilde çalıştığını söylüyor.

Biz de ne diyoruz?

‘Organik olmayan her şeye HAYIR!’

Bu kadar basit!

Bir de;

‘Denizden babası çıksa yemeye bayılan!’ arkadaşlara kötü haber. Denizlerdeki mikroplastik oranı katlanarak artıyor.

O plastikler deniz canlılarının vücudunda birikiyor.

Keşke bitkisel tabanlı hayvansal protein teknolojisi giderek güçlense...

Bilmem bir şeyler anlatabildim mi?

‘Etsiz etler’ için şöyle düşünen de var!

‘Doğada insanlar sayesinde canlı kalmadı!

Resmen hayvanları katlettik!

Bunun yanı sıra bir çok hastalık barındırıyorlar!

Çünkü ekolojik denge çöktü!’

Sonuç mu, ya da düşünce şöyle mi?

‘Bence iyi bir şey; denemeye değer!

Hayvanlarda katliamdan kurtulmuş olur!’

Güler misin, ağlar mısın?

Önceki yazıma da, bizim pidemiz, böreklerimiz, lokantalardaki yemeklerimizde kullanılan et ürünlerinde kedi, köpek ve uçan hayvanların etlerinin de kullanılmasına bakanlıkça izin çıktığını ve sadece ‘Domuza Hayır!’ denildiğini duyurmuştum.

 

*- HERKES ANLATIYOR!

 

Ne çok yoruluyoruz bu gürültünün içinde…

Gerçek hayat trafiği sıkışık, bir yerden bir yere gün bitiyor.

Her yerden ses geliyor, herkesten saçılan duygular.

Hangisiyle derinleşeceksin, aklın ötede, odağın nerde sen de bilmiyorsun.

İstemiyorsun dert dinlemeyi, fazla neşe de ağır geliyor, alışık değil bünye.

Kime dokunsan kendini anlatmakla meşgul, kimse bahsetmiyor Ay’dan, kuştan, bir bardak çaydan.

Elde telefon, sohbet konusu için malzeme çalıyoruz sosyal medyadan.

Masaya koyacak bir şey kalmayınca ‘iki fotoğraf çekelim!’ deyip, ayrılıyoruz kayıp andan.

Herkes yoğun, biraz zihnen, biraz bedenen.

Sosyal medyada binlerce post, kimine denk geliyorsun, kimini görmüyorsun.

Burada ilişki azaldı, bakıyoruz öyle birbirimize.

Geç geç dur.

Yine gürültü.

Gündem bekliyor herkes duygu boşaltacak.

Yine olacak gürültü.

Bazen sakinlik istiyor insan.

Hiçbir şeye temas etmemek istiyor.

Öyle eşya gibi durmak.

Sadece sakin sakin, dingince.

Zaten az geliyor bu fırsat

O yüzden ‘hesap kitap yapmayın!’, ‘o neden aramadı, bu niye görmedi!’ diye.

Herkesin telaşı kendisiyle.

Daha az zaman kalıyor seni görmeye.

Anlayın insanları.

Siz sevilmediğiniz için değil, herkesin kendisini sevebilmek için çok çabaladığından bu telaş.

Canımız istediğinde görüşürüz.

Arama altında üstüne arayı açacak sebepler.

Sen otur bir düşün.

Senin kendine sabrın pek yok.

Benim de bazen kendime tahammülüm.

E sık sık görüşürsek ne olur halimiz?

Bırak dinlenelim biraz.

Biz yine arada sırada bir yol buluruz.

Buluşmak, konuşmak, kavuşmak ve ayrılmak için…’

Nasıl bu satırlardan sonra biraz olsa kendinize geldiniz, sesinizi duyar gibi oldunuz mu?

 

*- YURT DIŞINDAKİ HALİMİZ VE BOŞALMA DURUMUMUZ

 

Geçenlerde pazardan domates alıyordum...

Siparişi verdim beklerken bir karı koca da geldi...

Pazar çok kalabalık bir de devasa bebek arabalarıyla hareket edemiyorlar hemen arkamda sıkıştılar...

O sırada adam karısına ‘Domates alacaksan burdan al iyiymiş!’ dedi.

Kadın ‘Ayy bilmiyorum? Geçen hafta aldığımız 2 kilo çürüdü çöpe attım!’ dedi....

Bir kaç saniye sonra adam durduk yere bana bağırmaya başladı...

‘Hadi  sende aldın çık şurdan!’ diye...

Ben de domatesi pazar arabasına yerleştirirken para üstü bekliyorum...

İster istemez duyuluyor konuşmaları...

Adama ‘Ben para üstü bekliyorum!’ dedim.

Ama adam, ne dediğimin farkında bile değil!

‘Ya tamam! çık işte işin bitmiş ne duruyorsun?’ diye bağırmaya başladı...

O sırada ben de çok sinirlendim orayı gereksiz işgal ediyormuşum gibi bağırmasından ama daha fazla uzatmak, toplumun huzuru zaten yok bende karşılık verip uzatmak istemedim...

Sadece lisanı münasiple işimin bitmediğini para üstü beklediğimi söyledim....

Aslında adamın sinirlendiği ben değildim...

Devasa pazar arabasıyla hareket edemediği için belki de tek tatil günü olan pazar gününü bu şekilde geçirmeye ve alım gücünün düşük ama her şeyin bu kadar pahalı olduğu böyle bir zamanda alınterini çöpe atan eşine kızgındı...

Kadına söylense trip yiyecek e öfke çöpü kovasını içinde de tutamıyor boşaltması lazım...’

Bunları bir arkadaşım yazdı!

O da boşalmak istiyordu, belli!

Son sözleri şöyle idi:

‘Bunun içinde benim gibi biriyle rezone oldu ve bana boşalttı aklı sıra...

1.5 yıl önce 4 yıl yaşadığım Rusya-Tataristandan döndüm, geldiğimden beri gerekirse wc temizleseydim de gelmeseydim diyorum , bazen..’

Aslında yurt dışındaki birçok insanımızın özeti da bu son satırlardaydı…

 

 

 

  Bu yazı 791 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI