Bugun...
SON DAKİKA

Biraz olsun uzaklaşalım bu tablodan, ne dersiniz??

 Tarih: 18-10-2023 11:19:00
SERVET ÇOLAK

Günaydın Can-Canlarım;

     Haydi, bu gün etrafımızda olanlardan biraz ayrılalım, hem havamız, hem kafamız değişsin, ne dersiniz??? Zira, bütün bu olanlar, bizim gibi sade vatandaşın aklının, sırrının erebileceği şeyler değil! Hakikatlerle yüzleşmenin, bütün çıplaklığı yanı sıra, olaylar senin benim anlayacağım kadar basit değil! Hepsinin içinde iş var, hepsinin altında bir amaç var. Tamam, amaç olsun tabii ki, hava cıvayla uğraşmıyoruz, uğraşmıyoruz da, bizim anlayış ve idrakimizin çok uzağında kalıyor yaşananlar. Biz duygusal bakıyoruz, onlar siyasal bakıyorlar, biz gördüğümüz manzaralardan irkiliyoruz, onlar, savaşın getirdikleri ve icapları bunlar diyorlar, kısır döngüye giriyoruz, üzüldüğümüzle, empatilerimizin çarpıtılmasıyla yüzleşmek durumunda kalıyoruz, biraz olsun uzaklaşalım bu tablodan, ne dersiniz??

     Arkadaşım bir karikatür paylaşmış, bayıldım. Düşünen adam heykelinin üzerindeki baloncukta yazan şu; **Dünyanın pek çok ülkesinde düşünen adam heykelinin kopyaları var. Ama onu akıl hastanesinin bahçesine koyan tek ülke Türkiye!!!..** Vay arkadaş, her kimin aklına geldiyse böyle bir şey çizmek, aklınla bin yaşasın! Akıl hastanesi ve düşünen adam? Biz, Türklerin çok düşündüğünü mü ima etmiş acaba karikatürist? Ya da, çok düşünme, sözümü dinlemezsen, sonun, bu bahçede dolaştırılmak olur, mu diyor? Ya da, biz Türkler, dünya meselelerini halletmeye kalkarsak, sonumuz budur mu demek istiyor? Açıkçası ben işin içinden çıkamadım...hemen amiyane bir

Atasözü ekleyeyim; ''Düşün, düşün, boktur işin!'' Bak, bence bu tabloya en uyan bu oldu, he kurban??

     George Orwell, demiş ki; *Her şey göründüğü gibi olsa, eline aldığın deniz suyu mavi olurdu.* Tabii ya! Suyun rengi değişmez, taşıdığı kabın rengini alır, derinliklerle, su en güzel mavilere, en güzel turkuazlara, dönüşür...Hayaller de öyle değil mi? Hangi kabın içinde taşırsan, o kılıfa uydurursun, kah gülümsetir, gerçekleşeceğini hayal ettiğinde, kah ruhunu kasar buğulandığı zaman, kah ağlatır serap gibi elini uzatıp dokunamadığın zaman...yaşamadığımız şeyler değil bunlar. Hep de, 'hayaller gerçek olsa' diye tuttururuz...gerçekleşir gibi olduğunda kıymetini bilip, dört elle, ruhunla, aklınla sarılabiliyor musun o buldum sandığın şeye? Sımsıkı tutabiliyor musun, bırakmamak, kaçırmamak için? Yoksa zaaf gösterdiğin an, eline aldığın kum tanecikleri gibi yavaş yavaş, aldatarak kayar gider avcunun içinden...bomboş kalmış eline bakarsın, nasıl kaçırdım ben bunu diye, bazen pişmanlıktan kendini suçlarsın, sahiplenmediğin için, bazen de egonu tatmin edercesine, eh ne yapalım, gideceği varmış diye sessizce söylenirsin ağzının içinden, yüreğinin iştiraki olmadan...ya, işte böyle kurban! Sen, arzu ettiğin, çok istediğin şeylere kolay mı sahip olunuyor sanıyorsun? Sevgi gibi, özgürlük gibi, bağımsızlık gibi, vuslat gibi??  

     Bazen keşke tekrardan minik bir çocuk olsam diyorum, onun o günkü aklınla, sahip olduğu şeyleri zorla elinden almaya kalktığınızda gösterdiği tepkileri yapabilmek için, ağlayarak, tepinerek elinden alınana sahip çıkmak için verdikleri bıktırıcı, usandırıcı tepkileri yapabilsem diyorum...ama yapamazsın ki! O gün susturulduğun gibi, ya tokat gösterirler, patlayacak şimdi bir tarafında diye, ya da cezalandırılırsın bu fevri davranışın adına...şimdi değişen ne? Ya bastırılıp, ezilirsin, tıkılırsın bir taraflara, ya da, bahçesinde düşünen adam heykeli olan yere yollanırsın...seçenekler hep bir kapıya çıkar; ölümlerden, ölüm beğen!!

       Bak ne güzel demişler; **Fazla samimiyet, saygıyı azaltır, çok sevgi nankörlük getirir. Çok iyilik suistimal edilir. İnsan, ilişkilerinde çok'lar sıkıntı, denge esastır.** ayyyy, kim söylediyse bunu bin yaşasın! Ayol ben bu yaşıma geldim(80), bunu yeni yeni idrak ediyorum, etrafımı daraltarak!

     Denge zaten, coşku a halindeyken, pek bilemediğim, beceremediğim, hep ucundan acık kaçırdığım bir unsur. Neden? İçimde hala küçük kalmış çocuk yüzünden! Hiç büyümüyor ki, bu içimdeki çocuk!!! Büyümesine büyüdü, ama tutkularındaki zafiyet bir türlü dinmek bilmiyor, çok zaman da bunların tekrarını yaşamamak adına kendime söz veriyorum ama, nafile, çünkü içindeki çocuk hala kıpır kıpır! Olsun varsın be! Bu da benim yaşama bağlılığımın sebebi olsun! Dinmesin içimdeki çocuğun kıpırdanmaları, dürtüklemeleri, itelemeleri inşallah! Ama bu çocukta her şey var, fren yok bre kurban! Bana kaza yaptıracak Allah esirgesin!!!

  Bu yazı 1160 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI