Bugun...
SON DAKİKA

Çalı Süpürgesi ile Göktaşı Karşılamak

 Tarih: 02-10-2023 14:28:00
AYŞEİ YASEMİN YÜKSEL

Sosyal medya paylaşımlarından başını kaldırıp da ara ara göğe bakanımız var mı bu sıra oralarda neler oluyor diye? Sanal dünyadan fırsat bulup da afetlerin, geçim derdinin alıp başını gittiği Dünya gerçeklerine göz atıyor muyuz hiç?

 

Yörüngesindeki bir turunu üç bin altı yüz yılda tamamlarken yolu üzerindeki Güneş Sistemi’ne de yaklaşan bir yıldızın yakında ortaya çıktı çıkacağı konuşuluyor epeydir.  Ki evvelce yeryüzünde benzeri şeyler defalarca yaşanmış. Denildiğine göre döngüsü binlerce yıl süren bu yıldız,  her üç bin altı yüz yılda bir yakınımızdan geçerken Dünya’da büyük felaketlere sebep olmuş. Dinozorların yok olması bile bu yüzdenmiş güya.

 

Bir yıldızın yahut hatırlısından bir göktaşının değil Dünya’ya çarpması,  yaklaşmasının dahi yeryüzüne etkisi olacağından bu yaklaşım bazı sonuçlar doğuracakmış. Şimdiye dek göktaşlarının tam da “başına taş düşmüş” denildiğince etkisini Ay yüzeyi fotoğraflarından biliyorduk da meğer Dünya’nın başına kaç kez yıldız çarpmış geçmiş  evvelce. 

 

Eğer ateş topunu andıran, çepeçevre alevler ile kuşatılmış bir yıldız gezegeninize yaklaşırsa haliyle gezegeniniz az ya da çok zarar görecek mutlak. Yine diyelim ki bu yıldızın etkilemediği bölgeler olsa dahi oralarda günlük yaşam dumura uğrayacakmış.  Elektrikler kesilecekmiş en azından. Elektriğin kesilmesi demek hayat akışının enerjisinin kesilmesi demek bir bakıma. İlle bir çarpışma olmasa bile yıldızın kuyruğundan, kanatlarından saçılanlar bile fazlası ile zarar verirmiş düştükleri bölgelere.

 

Madem binlerce yılda bir bizi ziyaret eden o yıldız tam da yanı başımızda şimdi, varsayalım bir sabaha doğru apaçık gökte belirse… Taşıdığı toz duman ortalığı kaplasa… Güneş ışını bu yüzden yeryüzüne erişemese… Hayat dursa! Donup kalsa her şey; duman, ateş, kül içinde. Korkulan olsa, elektrikler kesilse hadi! Sürdürdüğümüz yaşam tümden elektriğe bağımlı iken hem de!  Ocakların yanmasından sağlığa, fabrikaların çalışmasından aydınlanmaya, sanayiden kombilerin yanmasına kadar çoğu işe başlamak bir fişin bir prize takılması ile gerçekleşirken…

 

Öyle ya, sabah ilk iş olarak açılan televizyonlardan temizliğe her şey tümden elektrik ile. Bulaşık, çamaşır makinelerinin,  elektrikli süpürgelerin hallettiklerini el ile değil, elektrik ile kotarmıyor muyuz? Ne tandırda ne de bahçelerdeki taştan ya da samanla toprağın harmanlanmasıyla yapılmış ocaklarda pişmiyor yemekler, ekmekler artık. Kahve yapılan cezvelere kadar her şey elektrikli ev aleti. Tel dolapsız günlerin gıda saklayıcısı buzdolabına kadar. Direksiyonda iken bile çoğumuzun başını kaldıramadığı sosyal medyamız bile elektrik olmazsa olmaz. 

 

Elektriksiz bir Dünya, sıfırlanmış bir hayatın eşiği olacak haliyle. Sosyal medyasız kalınacak, her sene medikal dokunuşlar ile yüzler halden hale giremeyecek.  O eşikten atlarken ne elektrikli otomobiller ne de özel jetler kullanılabilir olmayacak. Hayatta kalmayı sağlayacak beceri, bilgi ve gayret olacak beraberde tek. Evet, hala yokuşları tırmanacak metro, depremde yıkılmayacak yapılar kuracak mühendislik, tıp, felsefe, moda bilginiz var belki ama bilgiyi uygulayacak değil fabrika, laboratuvar tek bir gereciniz yokken ortaya bir ürün de konamayacak bundan böyle. Kimi bilgiler ortam bulamayınca artık kullanılamayan ölü bilgiye dönüşecek. Ama öyle bilgiler var ki bir de… Yavrukurtların öğrendiklerinden. İzcilik günlerinden kalma!

 

Nereye bir gökcismi düşse kaçınılmaz olarak oradaki fabrikalar, kentler, yollar, köprüler, limanlar, demiryolu, tarla tapan, hastanelere kadar ne varsa hasar göreceğinden diyelim ki fırınsız kalındığında ekmek üretilemeyecek. Fırınlar kalsa bile un bulunabilecek mi? Depolar, tarlalar ne halde olacak? Hem fırınlar hem de tarlalar yerli yerinde olsalar da buğday taşıyan her türlüsünden ulaşım aracının işleyeceği yollar ne halde olacak?  Ulaşım, taşıma sağlanabilecek mi beklenen böylesi bir felakette?

 

Farklı farklı adlar ile anılmaktaki yıldızın tozu dumanı nedeni ile Güneş ışınlarından tam yararlanamayacağımızdan belki uzun zaman boyunca Dünya sağlıklı bir yer de olmayacakmış. Güneş görmeyen, yanmış yıkılmış bir Dünya’da hayatta kalabilmiş olanları bekleyen bambaşka bir hayat olacak bu kez. Ne ile doyacak, nerede barınacak, nasıl, ne ile ısınacaklar?  Şimdiye dek yalnızca market rafından seçmek kadarcık bir zahmeti olan besinler nereden bulunacak artık?  Hala yerde bir kök semizotu kalmış olsa dahi hangi kuyudan su bulup da yıkanacak?  Ateş nasıl yakılacak? Etrafta izci bir çocuk, bir yavrukurt olması ne şans hem de kaç bin yılda bir gerçekleşebilen böylesi büyüklükteki felaketlerde.

 

Hayat, açılmış kanallar gibi yatağında dümdüz akıp gider sanırken aslında yaşamın nehirler gibi kıvrıla büküle, vadilerde önü setler ile kesilip kanyonlarda çağlayıp, yatağı değişe değişe doğduğu dağdan döküldüğü denize koştuğunu görmezden gelmiş olmalıyız ki yerde depremlerden, gökte gün be gün yakınlaşan yıldızdan habersizmiş gibi davranmışız besbelli. O yüzden de böylesi bir döngü için pek hazırlıksızız sanki. Üstelik böylesi bir felaket sonrasında ayakta kalanların hayatta kalma savaşı,  televizyon ekranlarındaki bir yarış da değil tabii. Hayatta kalmanın en gerçek savaşı olan bu savaş, rahat koltuklarda izlenen bir ada yarışı değil, yangın yeri Dünya’da verdiğimiz ölüm kalım savaşına dönüşecekmiş.  

 

Böyle günlerde sağ salim kalmayı sağlayacak tek şey var, eğer hala yaşanacak ömür varsa; böylesi anlarda ne yapacağınızı bilmek! Bilmek için de vaktinde öğrenmiş olmak gerek tabii. Yaşanan en büyük depremlerin adının dahi anılamayacağı yıldız çarpması ya da yakınlaşması felaketi sonrası ne yapılacağını bilmek,  o an gerekli tek şey belli ki. Öyle ki mağazalar dolusu yepyeni, garantisi üzerinde elektrik süpürgeleri tam karşınızda duruyor olsa dahi elektrik olmayınca işe yaramayacaklarından o an işe yarar şey çalı süpürgesinin nasıl yapıldığını bilmek olmalı. Çalı süpürgesi deyince… Onu hep ya önceki nesillerin temizlik gereci ya da kötü varlıkların uçma aracı sansak da aslında elektrikli süpürgeden önce o vardı. Çalı süpürgesi nasıl yapılır bilmek de süpürge otunu tanımakla başlıyor.

 

Anneannelerden öğrenilmiş nane limon karışımından ateşlenince sirkeli su kullanılmasına kadar sıradan şeyler yeri gelir en değerli bilgiye dönüşebilir. Sirke, salamura yapmayı, ağaçları aşılamayı bilmeli.  Asma dalı nasıl dikilir, fidan dikmek için yuva nasıl hazırlanır öğrenmeli. Kadim bilgiler unutulmamalı.  Otları, bitkileri, mümkünse mantarları tanımak; balık tutmayı, dallardan, sazlardan çardak olsun yapabilmeyi bilmek yalnızca yaşanabilecek felaketler sonrası için değil, her zaman için edinilmesi gereken bilgiler.  

 

Gerçekçi bakıştan şaşmaz isek eğer Dünya’nın başına böyle bir felaketin geldiği o gün,  artık geçerliliği kalmamış diplomaların değil,  elden gelebilenlerin hayatta kalmayı kolaylaştırdığı gündür. Bundan böyle elektrikli hızarlar olmayacağından el işi marangozluğun üstesinden gelenler belki de kütük evler yapmada ilk müteahhitler olacaklar; şimdiye dek kendileri iki yabancı dil bilen, doktoralı işsiz bir felsefeci olarak pizza kuryeliği yapmakta iken. O güne dek her türlü katkı sayesinde pirinç ya da gümüş ışıltılı levhalara adlarının bir şekilde işlenmiş olması ile böbürlenenler artık böbürlenemez olacakları gibi bir daha hiç anılmayacaklar da kuşkusuz. Akıl ve bilek gücünün en katkısız biçimde kendini göstereceği anlar, en zor anlar olduğundan bunlara sahip olanlar anılır olacaktır artık tek.

 

İlkten pek ütopik görünse de her yanda ciddi ciddi konuşulan Dünya’nın dolayısı ile Dünya’daki insanların başına böyle bir şeyin gelmesi kapıda belki de. Belki de uzun aralıklar ile karşılaştığımız o yıldız, kapıyı çalmak üzere; tak tak tak diye!  Hoş, olacak, olacaktır daa… Böylesi bir döngünün başa getireceklerinden bile habersiz hem de tümden hazırlıksız halde beklenir mi hiç o yıldız?

  Bu yazı 1311 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI