Bugun...
SON DAKİKA

PANATHINAIOKOS, REAL MADRID, ANKARAGÜCÜ

 Tarih: 31-12-2023 12:43:00
RUHİ ÇİLEK

Düne kadar “bir gece ansızın gelebiliriz” terennümleri ile karşılıklı zaman zaman gard alarak, zaman zaman ise de aport vaziyetiyle mesafeli durduğumuz Yunanistan ile Cumhurbaşkanının ziyareti sonrası birden görüntüde her şey değişti. Umarım ki bu görüntüde kalmaz, hayatın her alanında karşılıklı dostane ve samimi ilişkilere evrilir çünkü artık dünyamızda gelinen nokta itibariyle acilen yumuşamaya ve barışa ihtiyaç vardır. Şimdilik sözde de olsa vize konusunda kolaylıklar konuşulur iken birden futbol dünyasını da meşgul eden bir gelişme oldu, Fatih Terim Yunanistan’ın Panathinaiokos takımının teknik direktörü oluverdi. Gerçi sportif alanda oyuncu ve antrenör transferleri ilk defa olmuyor lakin bu defa “ağır top” Fatih Terim olunca, kamuoyunda fazlaca meşguliyet yarattı… Gerçi basketbol koçu olarak Engin Ataman halen Panathinaiokos takımının “başantrenörüdür” lakin sadece ilgililer bilir bunu… Bu yaratılan kamuoyu köpürmesine mütenasip bir şeyler de ben yazayım dedim, bakın neler hatırladım neler… Bu takımların ve benzerlerinin siyaset ile yakın ilişkileri, futbolun siyaseti, siyasetin futbolu derin kullanmasına yönelik inanılmaz bilgiler bulunmaktadır.

Kolayca bilinebileceği üzere, demokrasi katilleri, siyaset heveslisi darbeci generaller ya da politikacılar bir tarafı ile toplumda adlarına ve namlarına köpürtülecek bir sempatiye, diğer tarafı ile de beşeri mühendislik adına toplumsal desteğe ve dahası da oyuncak sahibi olmadan büyümüş çocuk kompleksi içinde büyük kitleleri sürükleyen futbol faaliyetleri içinde olmaya itina göstermişler ve dahası da hep içinde olmuşlardır… Futbol, tüm darbecilerin ve politikacıların, her daim sarıldıkları, yaslandıkları ve dahası da ihtiyaç duydukları dış destek temini ve sempatisi üzerinden toplum nezdinde aleniyet ve meşruiyet aparatı olmuştur…

Evet, bu girişten sonra, gelelim kamuoyunu yakından meşgul eden Panathinaiokos takımının geçmişine kısa bir göz atmaya… Kulüp geçen yüzyılın başında “bir atlet” tarafından kurulur, mezkûr muhterem aynı zamanda takımın ilk kalecisidir de… Takım yerel de bir takım başarılar sağlar lakin hiçbir başarı 1967’de darbecilerin takıma sahip çıkarak desteklemeye başladıkları dönem kadar olamaz… Kollar sıvanır takımın başına döneminin hem çok meşhur futbolcusu akabinde de çok önemli teknik direktörü olan Macaristan futbolunun yıldızı Ferenc Puskás getirilir… Behemehâl ülkenin en etkili futbolcuları takımda toplanma talimatına uyar hiza alırlar dahası politik destek sınırsız ve sorumsuz alenen verilir rakiplere ise de çelme, tekme yeterince ve layığınca atılır… Bu konsantre ilişki ve çalışma neticesinde 1969, 1970, 1972 yıllarında takım yerel ligde şampiyon olur, en büyük yurt dışı başarısı ise 1970 yılında o zamanki adı Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında final oynamak oluyor… Teknik direktör Ferenc Puskás, bir başka darbecilerin takımı olarak her daim ilk sıralarda yer alan Real Madrid’in efsanevi futbolcusu lakin aynı zamanda Macaristan Ordusunun emekli bir “albayıdır”… Yani takımın başında gölge “albaylar cuntası”, fiilen de emekli bir albay, tam manası ile bir albaylar dayanışması… Bu teknik ve siyasi kadro destekleri neticesinde Panathinaikos Avrupa Şampiyon Kulüpler kupasına katılıyor. Finale gelene kadar, hangi albayın ne kadar etkisi oldu bilinmemekle birlikte dedikodunun haddi hududu yoktur… O kadar ki, Avrupa şampiyon Kulüpler Kupası finali oynadıkları Hollanda’nın Ajax takımı lehine albaylar cuntası temsilcilerince yapılan hiçbir fedakârlığa rakip takım yüz vermez, dolayısıyla maç kaybedilir… Avrupa'da hemen hemen hiçbir deneyimi olmayan bir takım, Avrupa devlerini birer birer deviriyor, finale geliyor, hem de Avrupa’daki ilk yılında… Lakin dedikodunun sonu gelmiyor…

1974 Kıbrıs savaşı sonrası Yunanistan’daki “albaylar cuntası” derhal çekilir, Panathiaikos yeniden öksüz kalır, taaa 1979 yılına kadar o dönem dünyaca ünlü armatörler konsorsiyumu kulübü satın alır, yeniden yükselme şansı doğar. Diğer Yunanistan takımları tıpkı komşu ülkelerde de benzeri olduğu şekilde yönetim ve mali krizler içinde kıvranırken onlar yeniden sağlanan bu sınırsız mali destek ile atılım yaparlar. Aynı dönemde, sporun çeşitli branşlarında çalışmaların yürütüldüğü bir akademi açılır, kürekten tenise, basketten, atletizme kadar, her dalda yetiştirilmek üzere, çocuklar bu akademinin öğrencileri olurlar… Para ve görece istikrar dünya çapındaki futbolcularında takıma katılımını beraberinde getirir. O futbolcular da şampiyonlukları… Hem Yunanistan’da yerel ligde, hem Avrupa’da çok iddialı bir takımdır artık…

Peki; Yunanistan’da durum budur da diğer ülkelerde durum nasıldır? Farklı mıdır? Zinhar… İspanya’da Diktatör General Franko’nun sınırsız ve sorumsuz desteği ezelden beri Kral’ın takımı diye bilinen Real Madrid’ten yanadır. Hitler’in desteklediği Schalke 04 ise 1933-1942 yıllarında üst üste 7 defa şampiyon olmuştur. Portekiz’de ise diktatör Salazar tarafından benzer durum Benfica kulübü lehine yaratılmış ve yürütülmüştür. İtalya’da faşist Mussolini’nin takımı ise Lazio’dur. Romanya’da ise Çavuşesku’nun takımı Steaua Bükreş’tir. Mısır’da ise Kral Faruk’un takımı Zamalek’tir. Say say bitmez, duralım artık, bilmediğimden değil lakin artık listeyi uzatmanın manasızlığıdır sebep. Bu gözler neler gördü neler, kulaklar neler duydu neler, yaz yaz bitmez… Lakin dünyanın en sevilen sportif faaliyetinin bu kabil kullanılması insanın içini acıtıyor açıkçası…

Bizim yerli ve milli diktatörümüz Ahmet Kenan Evren’in sınırsız ve sorumsuz desteklediği takım ise Ankaragücü’dür ve bu yüzden diktatörümüz buyuruyor “başkentten de bir takım 1. ligde olmalıdır”. Nokta, hatta üç nokta… Görev tarifi, bakanlık, beden terbiyesi genel müdürlüğü, futbol federasyonu, hakemler, kulüpler ve seyirciler nezdinde layığı ile yapılmıştır. İlk maç Ankara’da oynanır ve maçı Ankaragücü 2-1 kazanır, 2. maç Bolu’da oynanır, her şey Ahmet Kenan Beyin istediği gibi gitmekte, maç 0-0 devam etmektedir, o zamanki avantaj kurallarına göre eğer Boluspor maçı en az 1-0 kazanırsa kupa Boluspor’un olacaktır, derken maçın sonlarına doğru hiç beklenmeyen olur, ligin ender Ermeni futbolcularından Minas kaleciden uzun degaj ile gelen topu bekletmeden yaklaşık 35 mt. den bir füze gibi ağlara gönderir… Hakem Sadık Deda golü verir… Kupa artık Boluspor tarafına yönelir… Çizgi hakemi donmuş kalmıştır, orta çizgiye hareketlenmez ve dahi ısrarla Sadık Deda’yı çağırır ve kendisine tribündeki adeta “süphaneke boncuğu” gibi sıralanmış rütbeli askerleri göstererek kendisine iletilen “golü iptal” ricasını iletir… Haydi, iptal etme de görelim defaactosudur bu ve başüstüne edası ile gol iptal… Maç berabere… Kupa Ankaragücü’ne… Çıkarılan yasa gereği de Ankaragücü o zaman ki adı 1. Lig olan Türkiye Süper Ligine… Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…

Nedir bu anlatılanlar, ezelden beri, hem de tekmili birden tecelliyatımız…

  Bu yazı 633 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI