Bugun...
SON DAKİKA

ELE VERİR TALKINI KENDİ YUTAR SALKIMI ve ÖTESİ ALMANYA – AVUSTURYA ŞİKESİ

 Tarih: 29-05-2023 10:04:00
RUHİ ÇİLEK

İngiltere futbolunun önemli golcü isimlerinden biri olan Gary Lineker şöyle bir laf etmiştir, yanılmıyorsam; “Futbol basit bir oyundur. 22 kişi 90 dakika bir topu kovalar, top bir o kaleye gider, bir bu kaleye gider ama sonunda hep Almanlar kazanır”. Biliyorsunuz Lineker futbol kariyeri boyunca hiç sarı ya da kırmızı kart görmeyerek futbol tarihine en centilmen futbolcularından biri olarak geçmiştir. Lakin siyasetin futbolu kurban görmesi münasebetiyle de BBC’den gördüğü kırmızı kart konusunu da ayrı değerlendirmek gerekir… Göçmenlere yönelik yeni tasarıya tepki gösteren Lineker, “Önemli bir akın yok. Avrupa’daki diğer bütün ülkelerden çok daha az mülteci kabul ediyoruz. Bu sadece en savunmasızları hedef alan acımasız bir politika ve 1930’ların Almanya’sında kullanılandan farklı olmayan bir dil ve anlayış.” görüşlerini dile getirmişti. Hemen devreye BBC kuralları giriyor şüphesiz ki Hükümet kararına muhalif olması nedeni ile de orantısız cezalandırılıp program askıya alınıyor. Peki, ne mi oluyor sonra, İngiltere Ligi (Premier Lig) oyuncularının hiçbiri BBC’ye röportaj vermiyor, programdaki arkadaşları da (Alan Shearer ve Ian Wright) program devamına katılmıyorlar, müthiş bir destek ile BBC kararı gözden geçirme kararı alıyor ve konu çözülüyor.

Oysa bu olay 3. Dünya ülkelerinde olsa hemen programdaki diğerleri görevi alır parasını kazanmaya devam ederdi. Ne yapalım dünyada ülkeler ve insanlar arası eğitim ve eğitilmişlik farkı var ve korkarım ki asla ve kat’a da kapanmayacak… Detayda ne demişti de bu kadar agresif yönetim kararı ortaya çıktı, peki Lineker tavrını değiştirdi mi, bu hizaya geç komutu ile, hayır, bilahare de açıklamasını bu detaylara dayandırdı. “Son bir kaç gün ne kadar zor olursa olsun, ülkesinden evinden baskı veya savaş yüzünden kaçmak ve uzak ülkelere sığınmaya çalışmak zorunda kalanların yaşadıklarıyla kıyaslanamaz. Çoğunuzun onların çektiklerini anlıyor olduğunu göstermesi yürekleri ısıtıyor. Biz hala ağırlıkla hoşgörülü, misafirperver ve cömert bir ülkeyiz.”

Esasen, bu göçmen politikası giderek sağa giden dahası solu bile sağa çeken tüm Avrupa’daki muktedir eğilimlerinin bir tezahürüdür. Her biri kendi ülkeleri içerisinde bile insanların mülksüzleşmesine, göçmenleşmesine ve ucuz emek olmasına münasip vasat oluşturma çabası içinde iken yurt dışından gelenlere bu agresiflik niye, değil mi? Evet, biz Lineker’i hep “futbolcu” zannederken meğerse adam bizim “Muhteşem Süleyman’a” inat tespit ve teşbih kelamı etme uzmanı da oluvermiş… Gerçi yazılarımı okuyanlar bilir aforizmalar üzerinden felsefe yürütülmesi eğer bir derinliği bir art planı yoksa benim açımdan manasız ve gereksizdir tıpkı “Kurtlar vadisindeki” cühela muhteremlerim ettikleri görece isabetli kelam benzerleri gibi… Lakin “söyleyene değil söyletene bakalım” deyip geçelim…

Konumuz özelinde ne oldu kısaca bir hatırlayalım… FİFA tarafından düzenlenen Dünya Futbol Şampiyonasının sırası 1982’de İspanya’dadır. Grup maçlarında Cezayir Milli Takımı Almanya’yı ilk maçta 2-1 yeniyor, Avusturya ise Cezayir’i 2-0 yeniyor, Cezayir son maçta Şili’yi 3-2 yeniyor ve oynanacak Avusturya Almanya maçı yola devam edecekler ile eve döneceklerin belirleneceği maç olarak sıra alıyor. Grupta durum çok kritik bir noktada, Avusturya yenerse Almanya evine dönüyor, Almanya ise en az 2 farklı bir galibiyet alır ise Avusturya eve dönüyor. Allah’ın hikmeti işte maç Almanya’nın 1-0 galibiyeti ile bitiyor ve Şili ile birlikte Cezayir evlerine dönüyor. Muzaffer Almanya ve Avusturya ise finallere devam ediyor… Maçı hatırlayanlar bilir, Almanya gereken 1 gölü bulduktan sonra yavaştan ve çaktırarak yan pas cumhuriyeti… Gerçi Almanya gol atamamış olsa bile çok inanıyorum ki bu sefer Avusturya kendi kalesine 1 gol atar, durumu öngörüldüğü hale uyarlar idi… Bu başkalarına talkın verenlerin ahlak ve etik seviyesi budur…

Bu yan pas ile “ayağım gazda telafi ederim” oyalaması için görüyorum ki sağda solda Avusturyalı ve Almanyalı seyirciler için “büyük utanç” vesilesi olmuş diye yazılıyor ve söyleniyor. Ben inanmıyorum böyle olduğuna, utanç kaynağı olsa idi eğer taraftarların tavrı sonraki maçlarda farklı olurdu ki Almanya finale kadar maç oynadı, finalde İtalya’ya kaybetti de yüreklere azıcık da olsa serin sular serpildi… Sadece hatırladığım kadarı ile maç yapan takımların seyircileri dışında ve çoğunluğunu İspanyalıların oluşturduğu çoğunluk tarafından ıslıklandı durdu… Peki, bu açık şike karşısında ilgili kuruluşların tavrı ne oldu, kocaman bir hiç, hatırladığım sadece son maçların aynı saatlerde oynanması kararı alındı. Evet, yine önemli abiler bir halt, bir herze yediğinde gören gözler kör oluyor, duyan kulaklar sağır… Kaza ile garipler ya da alttakiler böyle işleri yapıp bu büyük abilerin tekerine çomak soksalar “yandı gülüm keten helva”… Bu büyük abi yani kural koyucu abi olmanın tabiatında olan bir şey herhalde ve sadece futbolda değil, siyasette, sosyal hayatta, velhasıl her yerde ve her daim ne yaparlarsa yapsınlar hep haklı olurlar ya işte öyle bir şey… Gel de Gary Lineker’in lafını hatırlama yeniden tarzında işler bunlar…

Sonradan Canım Yurduma gelip büyük paralar ve başarılar kazanan ve kulüp taraftarı olarak belki de hepimizi sevinçlere boğan Tony Schumacher ve Jupp Derwall işte o dönemin Almanya milli takımında biri kalede biri kaptan köşkünde görev yapıyordu… Bu aleni şike konusunda Derwall’in söylediği bir şeyi duymadım, belki de utancından olsa gerek… Lakin ısrarla sorulan bir soru üzerine Schumacher’in dediği ise tam bir dalga geçme kabilinden, “bana hiç iş düşmedi. Maçtan sonra duş bile almadım” diye bir açıklama yapıyor. Tabii ki kimsede bu beylere evet “inandık inandık” demiyor dalga geçerek… Ve ne yazık ki bu muhteremler gelip Canım Yurdumda yaptıkları her şeyi unuttuğumuzu varsayarak ilaveten dalga geçerek, eğlenip, para kazanıp hem de çok ki çok, eşek yükü ile deyim yerinde ise sonra kartvizitlerine de “efsane” yazdırıp bye bye deyip gidiyorlar. Arkalarından bize de garip yerli çocuklarımızın yaptığı şikeler üstüne konuşup, tartışıp hatta yer yer kavgalar etmek düşüyor…

Şike böyle bir şeydir, ihtiyaçlar bazen ilkelerin önüne geçmektedir. Yok, panzerlermiş, yok disiplinmiş, yok ciddiyetmiş, yok altyapı imiş, sonuçta kıytırık bir şikeye ihtiyaç duyuyorsunuz ve maalesef te yapıyorsunuz…

Lakin ve şükür ki; finali kazanan İtalya Milli Takımı hiç de umulmayan bir anda umulmadık bir şekilde, İtalya Futbol Federasyonu Başkanı başta olmak üzere kazanılan kupayı ve zaferi, katliamlara maruz kalarak sürgüne gönderilen FKÖ’nün temsil ettiği Filistin halkına adarlar. Evet, Kupa dönemin “direnişin kabesi” kabul edilen Filistin Kurtuluş Örgütü nezdinde Filistin halkına ithaf edilmiş olup, ayrıca bir sürede tutulması için kendilerine verilmiştir. Düşünebiliyor musunuz nasıl bir prestij paylaşımıdır. Üstelik futbolun, İtalya gibi siyasi koşulların hem de NATO’nun gizli ordusu “Gladio”nun fazlaca etkili olduğu arenada siyasi aktörlerin meşru bir faaliyeti olarak, taaa Mussolini’den, Katolik kuruluşlara kadar toplumun en ücra köşelerine kadar sirayet ettiği bir noktada iken. Bu da mı “ne var bunda” denilecek bir şeydir. Diyen varsa da kendi bileceği bir şey… İşte bu şikecilerin şikeleri arasında geriye kalan “hoş seda” bu idi… Bir tarafı yani şikecileri kınar iken dünya barışına dikkat çekerek hatta destek vererek hareket edenleri de saygı ve sevgi ile “baş tacı” ediyorum…

  Bu yazı 719 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI