Bugun...
SON DAKİKA

PROFESÖR İTİRAF EDİYOR: 'SABAH GELİP ODAMA OTURUR, AKŞAM KALKAR EVİME GİDERİM!'

 Tarih: 30-04-2024 09:14:00
YAŞAR EYİCE

*- MUTLAKA BİLİYORDUR

 

Hayat ne gideni geri getirir, ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir.

Ya yaşaman gerekenleri zamanında yapacaksın, ya da ‘yaşamadım!’ diye ağlamayacaksın!

Bu sözü önceki zamanlarda da paylaşmıştım.

Ama görüyorum ki, iç çekenlerin sayıları az değil…

‘Yanlış anlaşıldım!’ diyenlere de bir çift lafım olacak;

İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme!

Duydukları senin sesin fakat aklından geçirdikleri kendi düşünceleridir.

İnsanı ne sırtında ne de omzunda taşıdıkları yorar!

İnsanı asıl yoran, yüreğinde taşıdıklarından göremediği vefadır.

Bunu yani vefasızlığı görmeyen herhalde yok gibidir.

Ama çok yakın zamanda değil, yıllar sonra vefa görenler, anımsananlar da vardır.

İşte Urlalı bir Filozof Anaksagoras…

 

*- URLALI SOYLU VE ZENGİN

 

Önce tanıtayım:

Anaksagoras, M.Ö. 500 ila 428 yılları arasında yaşamış filozoflardan biridir.

Anaksagoras, Atina'da bir felsefe okulu açarak, Perikles, Euripides, gibi birçok öğrenci yetiştirmiştir.

Anaksagoras, Klazomenai'de (Urla) doğmuş olup, Pers İmparatorluğu'nun kontrolünde olduğu bir dönemde Atina'ya gelmiştir.

Doğa olayları hakkında bir dizi yeni bilimsel açıklamalar yapmıştır.

Anaksagoras Urla’nın soylu ailelerinden birine mensuptur.

İşin ilginç yanı; Anaxagoras'ın, memleketi Klazomenai'de bir miktar zenginlik ve siyasi etkiye sahip olmasına rağmen, bilgi arayışını engelleyeceği korkusuyla bundan feragat etmiştir.

Romalı yazar Valerius Maximus, farklı bir geleneği koruyarak; ‘Uzun bir yolculuktan sonra eve dönen Anaksagoras mülkünü harabe halinde bulduğunda şöyle dediğini nakleder:

‘Eğer bu yok olmasaydı, ben olurdum!'

Valerius tarafından ‘aranan bilgeliğe sahip!’ olarak tanımlanan bir cümle. Bazı kaynarlar ise bütün servetini, hayatını adadığı bilimsel araştırmalar uğruna tüketmiş olduğunu da anlatırlar.

 

*-ANADOLU KÜLTÜRÜ

 

Şimdi konunun ‘vefa’ kısmına geleyim:

‘Urlalı Bir Filozof – Anaksagoras’ isimli kitap yayınlandı 2018 yılında.

O yıl yani Türkiye Felsefe Kurumu tarafından düzenlenen ‘Anadolu’da Felsefeye Yolculuk’ başlıklı toplantı dizisinin dördüncü durağında yapılan ve metinleri konuşmalardan oluşuyor.

Bu kitap, Antikçağ’dan günümüze kadar Anadolulu filozofların, bilginlerin, düşünürlerin ve bilim insanlarının dünya uygarlık tarihine kattıklarına ve bu insanların yaptıklarıyla oluşmuş Anadolu kültürüne sürekliliğinde ışık tutuyor.

Aynı zamanda bu kültürün dünya kültürüne katkılarını anımsatıyor ve yıllarca sürebilecek bir çalışma olarak Nietzsche’nin terimleriyle hem anıtsal hem de antikacı tarih çalışmalarının günümüz için bir ilham kaynağı olarak kabul ediliyor.

Yüzyıllar öncesinden günümüze gelelim:

Şu anda Urla’ya yerleşenler arasında gazeteciler, sanatçılar, bilim insanları var.

Umarım onlar da ölümsüz eserler bırakırlar ama onlara vefa çok yıllar sonra değil, şimdiki zamanda gösterilir.

 

*- BİLİNÇLİ ISRAR

 

31 Mart 2019 tarihinde yapılan bir önceki yerel seçimde, AKP'nin Bursa'da büyükşehir belediye başkanlığı seçimini CHP'nin az bir farkla kaybetmiş olması dikkat çekiciydi.

CHP, kentte yüksek bir profile sahip olan Mustafa Bozbey'i aday olarak sahaya çıkarmıştı.

AKP ise Alinur Aktaş'ı aday göstermişti.

Seçim sonucunda CHP adayı Bozbey'in oyu 851 binde (yüzde 47.03) kalırken, AKP adayı Aktaş 898 bin (yüzde 49.6) oy almıştı.

Bu sonuç, Bursa'daki güç dengesinde bazı taşların yerinden oynamakta olduğunu gösteriyordu.

Geçen ay sonunda yapılan 31 Mart yerel seçimi, kıran kırana bir rekabete sahne olan 2018'in rövanşıydı.

İki parti yine aynı adaylarla sahaya çıktılar.

Bu kez sandıktan galip çıkan, 2019 yenilgisinden sonra pes etmeyip hemen bir sonraki seçimin hazırlıklarına başlayan Mustafa Bozbey oldu. Bozbey sandıkta 860 bin oy alırken, Aktaş'ın oyu 693 binde kaldı.

İkisi arasındaki fark 167 bin dolayındaydı.

Sonucun şaşırtıcı olan bir tarafı, bundan 10.5 ay önce yapılan genel seçimde AKP’nin sandıklarda yine mutlak bir üstünlük sağlamış olmasıydı Bursa'da.,,

 

*- İZMİR’E BURSA MODELİ

Buradan lafı İzmir’e getireceğim…

Şimdiden yazıyorum:

AKP’nin bir sonraki yerel seçimlerde İzmir adayı yine İmam Hatip Kökenli avukat Hamza Dağ olacak.

Hamza Dağ daha önceki dönemlerde de gördüğümüz şekilde meyhaneleri, içkili lokantaları bile gezdi ve partisinden daha fazla oy topladı.

İzmir’i kale olarak gören CHP’de, Büyükşehir Belediye başkanında ise önemli sayıda düşüş var.

Bu da ‘Yereldeki yenilginin’ nedenlerini araştıran AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da dikkatini çekti.

Günlerce büyük şehirlere aday adayı bulamamama bir yana hatalı seçimlerin yapıldığı düşünülen AKP bence İzmir için adayını şimdiden belirlemiş durumda.

Bursa’da, Balıkesir’de, hatta Manisa’da CHP’nin taktik ve sistemini uygulayacak.

Hamza Dağ Ankara’ya dönmediği gibi İzmir’de önemli ziyaretlerini sürdürüyor.

CHP ise halâ İzmir’deki oy düşüşünün farkında değil.

Aziz Kocaoğlu’nun, ondan sonraki başkan Tunç Soyer’in oy oranlarındaki başarılarının neden eksiye doğru gittiği umurlarında değil, ‘Nasılsa kazandık!’ düşüncesi hakim…

Futboldan örnekler veren Genel Başkanı Özgür Özel, herhalde puan cetvellerinde ‘averaj’ diye geneli, sonucu etkileyen bir sistemi de biliyordur.

 

*- TÜRK ÜNİVERSİTELERİ SÜREKLİ GERİLİYOR

 

Soner Kızılkaya ile Oğulcan Bakiler araştırmışlar.

Buna göre; Türkiye'de üniversite öğrencilerinin sayısı artarken öğretim elemanı sayısı azaldı.

Türkiye'de üniversite öğrencilerinin sayısı artarken öğretim elemanı sayısı azaldı.

Dahası var…

İki meslektaşımız şöyle anlatıyor:

Türkiye’de AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar 79 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca 76 üniversite kurulmuştu. 22 yıllık AKP iktidarı dönemindeyse üniversite sayısı 208’e yükselirken her geçen yıl üniversiteye yerleşen öğrenci sayısı da artıyor.

Peki yükseköğretimde kısa zamanda yaşanan bu büyüme eğitim kalitesine de yansıyor mu?

 

İkilinin sorularını yanıtlayan akademisyenler, bu büyümenin, nitelikli öğretim elemanı ve bütçe yetersizliği sorununu beraberinde getirdiğini söylüyor.

Araştırmalar da Türk üniversitelerinin akademik performanslarının dünya sıralamalarının altında kaldığını gösteriyor.

 

*- ÖĞRENCİ SAYISI YÜZDE 3,18 ARTTI

 

Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) kamuoyuyla paylaştığı verilere göre, 2023-2024 öğretim yılında Türkiye’de açık öğretim hariç üniversitelerdeki öğrenci sayısı bir önceki yıla göre yüzde 3,18 artarak 4 milyon 245 bin 360’a çıktı.

Bu öğrencilerin, 2 milyon 822 bin 626’sı ön lisans, 3 milyon 740 bin 171’i lisans, 409 bin 559’u yüksek lisans ve 108 bin 933’ü doktora programlarında öğrenim görüyor.

Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin yaklaşık yüzde 81’i devlet üniversitelerinde, yaklaşık yüzde 19’u ise vakıf üniversitelerinde okuyor.

Yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısıysa 1 milyon 949 bin 627 kişi oldu.

Açık öğretim hariç örgün öğretime kayıt yaptıran öğrenci sayısı bir önceki yıla göre yüzde 2 arttı.

 

*- ÖĞRETİM ELEMANI SAYISI AZALDI

 

Üniversitelerdeki öğrenci sayısı artmasına karşın öğretim elemanı sayısında geçen yıla göre düşüş var.

YÖK verilerine göre, 2023-2024 öğretim yılında öğretim elemanı sayısı, 184 bin 566’dan 184 bin 21’e indi.

Öğretim elemanlarının 36 bin 740’ı profesör, 23 bin 933’ü doçent, 44 bin 741’i doktor öğretim üyesi, 36 bin 341’i öğretim görevlisi ve 42 bin 766'sı araştırma görevlisi olarak görev yapıyor.

 

*- ÜNİVERSİTELERİMİZ SÜREKLİ GERİLİYORLAR

 

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) bünyesinde faaliyet gösteren ve dünyadaki üniversiteleri akademik performanslarına göre sıralayan University Ranking by Academic Performance (URAP) Araştırma Laboratuvarı Yöneticisi Prof. Dr. Ural Akbulut, öğrenci başına düşen öğretim elemanı sayısının giderek azalmasının başarısızlık getirdiği görüşünde.

Değerlendirmede bulunan Akbulut, ‘Üniversite sıralamalarında maalesef üniversitelerimiz sürekli geriliyorlar. 2010’dan beri hem Türk üniversitelerini hem de dünya üniversitelerini, en iyi üç bin üniversite şeklinde sıralıyoruz. Sıralamalarda sürekli olarak düşüyoruz. 15 yıl önce daha fazla sayıda üniversitemiz ilk 500’e girerken şu anda bu sayılar düştü, giderek de düşüyor’ dedi.

 

*- DOĞRU DEĞİL

 

ODTÜ’de geçmişte rektörlük görevinde de bulunan Akbulut, ‘Türkiye’de gelişmiş üniversitelerin sayısı 208 üniversite içinde ancak yüzde 10 civarındadır, bunlar dünya standardında eğitim veriyor. Araştırma açısındansa ancak yüzde 5’i dünya standardında diyebiliriz. Diğer üniversitelerin çoğunda ise dünya standardında eğitim yok. Kaliteli ve yeterli sayıda öğretim üyesi olmadan bu kadar çok üniversite açmak doğru değil. Anadolu’daki yeni üniversiteler doçent, profesör olan akademisyen bulamıyorlar. Az sayıda hocayla çok sayıda öğrenciyi eğitmeye çalışıyorlar. Araştırma yapma şansları iki nedenle sıfır; hem ders vermekten buna vakitleri yok hem de zaten araştırma için yeterli bütçeleri yok’ diye konuştu.

Bütçe yetersizliğinin üniversitelerin en önemli sorunu haline geldiğini kaydeden Akbulut, ‘Ülkenin ekonomik durumu son yıllarda çok bozuk olduğu için üniversiteler şu anda para bulamıyorlar. Ben kendi üniversitemden örnek vereyim, ODTÜ Kimya Bölümü’nde ODTÜ’deki kimya dersi alan diğer bölüm öğrencilerine laboratuvar veremediler. Çünkü öğrencileri laboratuvara soktuğunuzda kimyasal malzeme alacak bütçe yoktu' dedi.

 

*- DÜKKAN AÇAR GİBİ

 

Türkiye’deki üniversitelerin popülist politikalarla plansız büyüdüğünü savunan Akbulut, ‘Pek çok ülkede üniversite sayıları makul düzeyde. Orada sempatik gözükmek için üniversite açılmıyor. Türkiye’de ise hemen hemen her milletvekili kendi şehrinde birkaç üniversite açılsın istiyor.

Halbuki gelişmiş ülkelerde üniversite sayıları son derece sınırlıdır. Hepsi de kaliteli üniversitelerdir. Vakıf üniversiteleri açmak da o kadar kolay değildir. Gelişmiş ülkeler aklına esenin vakıf kurduğu ülkeler değil. Türkiye’deyse bir kısım vakıfların kurulma nedeni hemen bir üniversite açmak haline geldi. Çünkü üniversiteler bir ticarethane gibi görülüyor’ ifadelerini kullandı.

 

*- 67 YAŞINA KADAR

 

Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Karadağ ise profesör olduktan sonra da akademik performansın değerlendirilmeye devam edilmesi gerektiğini söyleyerek, ‘Bence Türkiye’deki en büyük problemlerden biri, bizim önümüze bir kriter konulduğu zaman biz kritere göre çalışıyoruz. O kriteri geçtikten sonraysa çalışmak gibi bir derde düşmüyoruz.

Profesörlük meselesi de öyle.

Ben 2016 yılında profesör oldum, 8 yıldır hiçbir makale yazmasam, hemen hemen hiçbir derse doğru düzgün girmesem üniversiteden beni çıkarmaları çok da muhtemel değil.

67 yaşına kadar ortalama 25 yıl devlet üniversitelerinde hiçbir şey yapmadan mesai saatimi doldurabilirim.

Bunun önlemini alamadığımız sürece aslında rektörlerin de yapabileceği bir şey yok’ şeklinde konuştu.

 

*- İŞTE ACI GERÇEK

 

Karadağ, “Ben makale yazmıyorum, hiçbir şey yapmayacağım, sabah geleceğim odama oturacağım, akşam da saat beşte çıkacağım’ dediğim anda bunun aslında bir yaptırımı yok. O yüzden bir içsel motivasyona ve bir iş ahlakına da ihtiyacımız var” dedi.

 

 

 

  Bu yazı 724 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI