Bugun...
SON DAKİKA

AH ŞU KIRKLAR?

 Tarih: 06-05-2024 08:28:00
YAŞAR EYİCE

*- ‘AH, BİZ ALGORİTMA KURBANLARI!’

Vakit buldukça yaş günlerini kutluyorum.

Aynı şekilde tüm arkadaşlarımızın istisnasız acılarını da, sıkıntılarını da paylaşmaya çalışıyorum.

Bazen çok ilginç görüşlere rastlıyorum…

Örneğin önceki gün, bana göre İzmir’in en iyi kadın girişimcilerinden Sinem Tunçel Özusta’nın yaş günüydü.

Sanıyorum 10 yıl kadar önce tesadüfen tanışmış, hatta çalışmalarına hayran kalarak söyleşi de yapmıştım.

Unutmadığım, gerçek iyi niyetli bir girişimci idi…

Yenilikler peşindeydi…

Herkes İstanbul’a gitmeyi hedeflerken, Sinem Hanım İstanbulluları İzmir’e çekmeye ve onlara çalışmalarıyla ders vermeye bayılıyor.

Şimdi doğum günü nedeniyle yazdıklarını paylaşayım.

Ben kendisine katılmıyorum, bakalım siz katılacak mısınız?

 

*- KENDİNİ BULMA YILLARI

 

Sinem Tunçel Özusta yazıyor;

“40’lı yaşları konuşuyoruz, 40’lı yaşlarla ilgili bir şeyler düşüyor sürekli önüme:

‘Ah, biz algoritma kurbanları!’

Herkesin hissettiği benzer, kendini daha fazla anlama çabası, kendini koyacak yer aramayı bırakıp, kendini kendinde bulma yılları.

40’lı yaşların ilk dilimini tamamladım, bugün 46’dan gün alıyorum.

50’lere biraz daha zaman olsa da göz kırpıyor uzaktan, hatta bıyık altından gülüyor bana, parmak sallayarak görüyorum.

Her geçen yılın eskisinden daha hızlı olacağını söyler gibi; biraz daha bilge ve verecek hesabı yok sanki, bir abla nasihatı ile karşılamaya hazır, hem sakin hem de süt liman bekliyor biraz uzakta.

Fırtınaları kopardığı limanlardan çoktan demir almış gibi, 40’lar!

Halâ genç miyim?

Yoksa?...

Artık geçmişim ile hesaplaşırken, 50’ler zamana sığdırılan tanımlamalardan uzaklaşmış gibi uzaktan bana bakıyor.

Ah, şu kırklar?

Gönül gözümüzü açtın ama yakın gözlüğü olmadan artık önümüzü göremez olduk.

Ama daha hala 40’larla hesabım bitmedi!

Biraz daha öğreneceklerim var, diyerek uzaktan selam çakıyorum, 50’lere…

Kısmet artık?!

İnşallah, görüşürüz zamanı gelince.

 

*- ‘SÖZ ARTIK, EN ÇOK SENİ SEVECEĞİM!’

 

Her geçen yıl biraz daha güçlenerek kendine geliyor insan!

Ha yanlış anlaşılmasın, ‘Güçlü kadınım ben!’, ‘Her şeyi yaparım!’ nidalarının faydası olmadığını artık anladım.

Bu iş, bedene de ruha da zarar veriyor artık.

Her zaman güçlü falan değilim, yeri geldiğinde güçsüz, hatta yorgunum ve bazen de kırılgan.

Hiçbir şeyi istemeden yapmak zorunda da değilim;

Yaptığım seçimlerle; kavga etmeyi bırakıp, önümüzdeki maçlara bakıyorum artık…

İşte; hayatın iki ucuna, hem yakın hem uzak olduğumuz yıllar.,,

Ee, napalım?

Bugün, benim yeni yaşımın en genç günü, hayat tek bir zamana sığdırılamayacak kadar hızlı ve günahkar!..

O zaman doğum günün kutlu olsun, Sinemcim, söz artık en çok seni seveceğim…’

Bu güzel anlatımda en güzel ve vurucu cümle en sonda…

Roman ya da heyecanlı bir filmin sonu gibi bağlanmış Sinem Hanım tarafından;

Sevenleri değil kendisi ne diyor?

‘O zaman doğum günün kutlu olsun, Sinemcim, söz artık en çok seni seveceğim…’

Kaç kez yazmıştım; ‘Önce kendini seveceksin!’ diye…

Sinem Tunçel Özusta da, beni olmasa bile kendini dinlemiş ve tüm sıkıntılarını, olumsuz düşüncelerini geride bırakmış…

Keşke hepimiz böyle olabilsek…

 

*- UMUTSUZ DURUMLAR YOKTUR

 

Kendisine şöyle seslendim:

‘Ben garanti veriyorum Sinem Hanım, 65 hatta 70 yaşına kadar mutlaka ve mutlaka yeni trendler yaratmak için bırakın İstanbul’u Avrupalılara bile ders verecek kadar zevkli tasarımlarla karşımıza çıkacağını ve güzellikleri paylaşacağını söylüyorum.

Bırak 50’yi falan, 70’i bile geride bırakacağını ‘yola devam’ diyeceğini de biliyorum…

Sevgili Sinem Hanım ve 40 yaşı aşanlar:

‘Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır.

Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim…’

Bu güçlü söz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.

Bu ifade, umutsuzluğun sadece insanların içinde olduğunu ve asla gerçek bir durum olarak var olmadığını vurgular.

Sakın umudunuzu yitirmeyin…

Yarınlar, aydınlık, güzel, huzurlu, mutlu ve başarılı yıllar sizleri bekliyor.

Atatürk'ün bu sözü, zorlu anlarda bile umudu kaybetmeyen bir liderin gücünü yansıtır.

İmkânsız gibi görünen durumlar karşısında bile umudu korumak, büyük başarıların temelidir.

Anlaştık mı?

 

*- BU NE CÜRET

Dünya Basın Özgürlüğü Günü, Birleşmiş Milletler‘in 20 Aralık 1993 tarihli kararıyla 28 yıldır, her 3 Mayıs günü sözde kutlanıyor.

‘Basın özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmezidir!’ denilse de inanmayın!

Basın toplumun, öğrenme- haber alma hakkı üzerinden görevini gerçekleştirir.

Fotoğraflar, kameraya alır, yazar; gazete, televizyon, radyo ve sosyal medyayı kullanarak yaygınlaştırır.

Toplum haber alma hakkını kaybederse, ülkemiz demokrasisini kaybeder. Kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve ifade özgürlüğü buna bağlıdır.

Bunları yazmaya çalışmıştım, 03 Mayıs’ta…

Ama 3 Mayıs’ta önemli bir kutlama daha vardı.

Onu da bugüne bıraktım…

Atlamak olmaz…

‘3 Mayıs 1944, Türkçülük Günü’ olarak kutlanıyor…

Öyle ki, ‘Tek başınıza da olsanız bu günü kutlayın!’ diyor bazı sözü geçenler.

Ama Türkiye’de yaşadıklarını unutanlar…

Türkiye’nin parçalanmasından medet umanlar, Arap düşüncesiyle ‘ganimeti paylaşmak isteyenler’ zaman zaman birilerine güvenerek boylarından büyük laflar ediyorlar.

Bunlardan bazılarını medyayı tarayarak gördüm ve şaşırdım.

Bence içimizdeki hainler gibi hareket edenler bakın ne gibi laflar etmişler…

Aklımızın bir köşesinde kalsın…

Bazı gazetelerde çıkan manşetlerden, yazılardan, ‘ünlü’ ya da ‘üst yönetici’ gibi özellikleri olan bazı kişilerin söylediklerinden özetledim.

Şunları söylemişler:

‘Partimizin kitabında Türklük yok!’

‘Türklük Anayasa’dan çıkacak!’

‘Türk diye bir ırk yok!’

‘A. İle birlikte hepimiz Türk olmaktan kurtulduk!’

‘Kahrolsun Türkçülük!’

Daha neler neler?

Başını kaldıran, fırsatını bulan böyle kendilerinden büyük laflar etmişler.

Çoğu da ‘Yok canım, yanlış anlamışsınız, öyle demek istemedim!’ diyerek tükürdüklerini yalamışlar.

 

*- 3 MAYIS 1944

 

Şimdi geleyim Mayıs ayının başına, hatta 3 Mayıs 1944 yılı ve gününe;

Bazılarının kabul etmemesine rağmen, bu tarih Türkçülüğün önünde bir dönem noktası oldu.

O zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, edebi ve ilmi sınırları pek aşamayan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısında birden canlandı, hareketlendi.

Bu yüzden; 3 Mayıs 1944, Türkçülük Günü olarak anılan önemli bir tarihtir.

Türkçülük Günü, Türkçü-Turancı dünya görüşüne sahip Hüseyin Nihal Atsız’ın 3 Mayıs 1944 tarihli duruşmasından sonra, Ankara’da o günün tabiriyle nümayiş yapıldı.

Bugüne kadar, ilk Türkçülük eylemini gerçekleştiren bu kişilerden hiçbiri hakkında bilgi bulunmuyor.

Kim organize etti?

Kim bu kadar kişiyi bir araya getirebildi?

Bu kalabalıkta kimler vardı?

Bu soruların yanıtı henüz bulunamadı…

Ankara’daki bu nümayişi anmak amacıyla, ilk defa 3 Mayıs 1945 tarihinde ise Tophane Askerî hapishanesinde, Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan başta olmak üzere10 mahkûm kutlama yaptı.

İşte bu nedenle bu özel gün, Türk milliyetçilerinin çelikten iradelerine su verildiği bir tarih olarak kabul edilir.

 

*- DUYGUSAL OLARAK

Yazılanlara göre;

Süleyman Paşalar, Mehmet Eminler, Ziya Gökalpler yalnız duygu ve düşünce ile İş Türkçesi idiler.

‘Hareket’ adı verilen eylemlerle pek ilgileri yoktu.

Şunu da belirteyim:

‘İş Türkçüsü’ terimi, iş hukuku alanında kullanılan bir terimdir.

İş hukuku, çalışma ilişkileri, işçi hakları, işveren yükümlülükleri ve işçi sendikaları gibi konuları düzenleyen bir hukuk dalıdır.

Bu terim, iş hukukuyla ilgili bir uzmanı veya profesyoneli ifade edebilir.

Yıllardır vardır.

 

*- ÇIRAĞAN BASKINI

 

Belirtildiğine göre; ‘Çırağan Baskını’ olarak kitaplara geçen, filmi çekilen olay Ali Suavi’nin siyasi bir olayı idi. Türkçülükle ilgisi yoktu.

Çırağan Baskını, Osmanlı İmparatorluğu tarihinde önemli bir olaydır.

İşte bu olay hakkında bazı bilgiler:

Tarih: 20 Mayıs 1878

Bölge: İstanbul, Çırağan Sarayı

Olay: Eski Osmanlı padişahlarından V. Muradı kurtarıp tekrar padişah ilan etmek amacıyla yapılan başarısız ihtilal girişimi.

Ali Suavi ve beraberindeki yaklaşık 150 kişi, teknelerle Çırağan Sarayı'na çıkartma yaptı ve sarayın muhafızlarını etkisiz hâle getirdi.

Asiler, V. Murad'ın tutulduğu bölüme ulaştılar, ancak akli dengesi yerinde olmayan V. Murad korkuya kapıldı ve asilerle gitmeyi reddetti.

Beşiktaş Muhafızı Yedisekiz Hasan Paşa komutasındaki askerler, asilerden altmışını öldürdüler ve Ali Suavi'yi öldürerek bu başarısız ihtilal girişimini bastırdılar.

Sonuç: İhtilal başarısızlıkla sonuçlandı ve isyancıların başı olan Ali Suavi, Yedisekiz Hasan Paşa tarafından öldürüldü. V. Murad, II. Abdülhamit için artık bir rakip olmaktan çıktı.

Günümüz Kültürüne Etkisi: Olayı öncesi ve sonucuyla birlikte kurgu da eklenerek aktarılan ‘Çırağan Baskını’ adlı dört bölümlük mini dizi olarak 2014 yılında TRT 1'de yayımlandı.

Aynı zamanda, ‘Filinta’ adlı dizinin 49. bölümüne de konu oldu.

Çırağan Baskını, Türk tarihinde önemli bir olaydır ve hâlâ kültürel etkileri devam etmektedir.

Olayların gerçek yüzünü ve perde arkasını sadece gerçek tarihçiler biliyor.

Bazen hayal dünyasında olanları da, tarihi gerçekleri saptırdıklarını da görüyor yaşıyoruz.

Benim bilgilerim de sadece kitaplardan…

Şunu da ileri sürüyorlar:

Milletvekili iken, ‘Saltanatın kaldırılması’ için kanun teklifinin önergesini veren kişi olarak bilinen, Türk tarihi ve Türkoloji alanında çalışmalar yapan Sıhhiye vekili (Sağlık Bakanı) olduğu zamanlar Rıza Nur’un da Türk personel aldığı ama bunun da Türkçülük için bir hareket olduğu kabul görmemişti.

Yurt dışında yaşıyordu, sonraları Türkiye’ye geri döndü.

 

*- ÖNEMLİ BİR FİGÜR

 

Şimdi de ‘Kür Şad’ tan söz edeyim;

Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan bir figürdür.

Kür Şad hakkında bazı önemli bilgiler de şöyle:

Kür Şad, Göktürk Kağanlığı'nın hükümdar sülalesinin bir ferdi olarak dünyaya gelmiştir.

Çinlilerin entrika ve oyunlarla birlikte Göktürk Kağanlığı'nın şark kısmını ele geçirmesinin ardından, 40 kişilik bir grup toplayarak Çin Sarayı'nı basmış ve isyan etmiştir.

Bazı metinlerde ‘Kür Şad ve 40 Çerisi’ olarak geçmektedir.

Kür Şad, bazı yazarlar tarafından ‘Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı’ olarak tanımlamıştır.

Kür Şad, cesareti ve fedakârlığı ile Türk tarihine önemli bir iz bırakmıştır.

Bu ismi zamanımızda da bazı dergilerde ve anlatımlarda görürsünüz.

Şimdi de bazı anlamlı masajlardan söz edeyim:

-‘Türk Devleti'nin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milleti'nin teminatı ve istikbali gençliktir. 3 Mayıs Türkçülük gününüz kutlu olsun.’ (Alparslan Türkeş)

- ‘Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz.’ (Alparslan Türkeş)

- ‘Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur. 3 Mayıs Türkçülük gününüz kutlu olsun.’

- ‘Her Türkçü, bulunduğu yerin görevini inançla yaparsa, Türkçülük ülküsü sağlamlaşır. Türklük güçlenir. 3 Mayıs Türkçülük gününüz kutlu olsun.’

Bu arada bir not düşeyim;

Türklük ya da Türkçülük bir partinin, ya da birkaç kişinin tekelinde değildir

Yazdıklarım da sakın yanlış anlaşılmasın…

Türkler yüzyıllar sonra ilk kez Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından ele alınmış, konuşulmuş ve yazılmıştır.

Yoksa Osmanlı’da Türklerin durumu bellidir.

Türklere ne gözle bakıldığı ve nasıl eziyetler edildiği de…

Arada bunları da anlatmaya çalışıyorum…

 

 

 

 

  Bu yazı 620 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI