Bugun...
SON DAKİKA

İNSAN, YAŞLI OLMAYA KARAR VERDİĞİ GÜN YAŞLANIR...

 Tarih: 10-01-2024 09:47:00
SERVET ÇOLAK
Günaydın Can-Canlarım;
 
Bugün, sizinle, bilmeden, fark etmeden, adeta benim hayat felsefemi, yazmak istiyorum, ama başkasının ağzından; W.E.GLADSTONE! Arkadaşım paylaşmış, aşağı yukarı okuduğum her cümlede kendimi buldum...bazıları beni aşan olgunlukta, ancak, hayatı seven bir insanın adapte olamayacağı şeyler değil.
 
Bizler, hayatın getirebileceği ürkütücü gerçeklerden kaçınabilmek için, dara düştüğümüzde, korku ve endişeyle derinlere inmemeyi tercih ederiz. Kendimizden kaçalım derken maalesef hakikatlerle yüzleşmekten kaçarız. Oysaki, kendimizi bıraksak, tecrübe hanemizle beraber, bakış açılarımızda çok değişecek...bir anlık yükseklik korkusu gibi bedenimizi saran, hakikatlerle yüzleşme endişesi ki, ardından istemediğimiz bir gerçek çıkabilir, ya da yanılmış da olabiliriz. Ama korku var ya o korku, sanki ardından kehanet gelecekmiş gibi, hep bizi geri çeker. Halbuki bir yüzleşsek, belki de hiç çekinilmeyecek bir olaydır hatta derstir, ama zafiyet hep ağır basıyor maalesef...
 
Diyor ki, W.E. GLADSTONE:***Cicero'ya yaşlılığında sormuşlar; ''Üstad, yeniden gençliğe dönmek ister miydiniz?'' Cicero'nun yanıtı şöyle olmuş: ''Yarışı birinci bitiren bir at, neden bir daha başlangıç çizgisine dönmek istesin ki...'' Ben her zaman yaşlılar gibi olgun düşünen gençlere, gençler gibi neşeli olan yaşlılara hayranımdır.
 
Zaten neşeli olanlar hiçbir zaman yaşlanmazlar.(Ben burada, kendimi görüyorum!) ''Yaşlanmak ve yaş almak''!
 
Gençlik bir hayat devresi değil bir akıl halidir. Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle, ruh buruşur. İnsan kendine olan güveni kadar genç, kuşkusu kadar yaşlı, cesareti kadar genç, korkuları kadar yaşlı, umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır.
 
Hiç kimse, fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz. İnsanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir. Kalbi sevdikçe, neşe duydukça, güzellikleri fark ettikçe, beyni yeni şeyler keşfettikçe, HERKES gençtir.
 
İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki YAŞAMADIKÇA YAŞLANIRLAR.
İNSAN, YAŞLI OLMAYA KARAR VERDİĞİ GÜN YAŞLANIR...***
 
Yaa, işte budur! Hayatı sevenin, acısıyla, tatlısıyla, neşesiyle, hüznüyle hayatı sevenin ağzından çıkacak sözler bunlardır! Yaş ilerledikçe, bir sedire kurulup, öleceğin günü, adeta özlemle beklemek sana katmerli hüsran, bezginlik ve bedbahtlık yükler. O kadar dolarsın ki, etraftaki güzelliklere bakış açın değişir, nasıl olsa bunları sürekli göremeyeceğim, yaşayamayacağım korkusuyla, köşene umutsuzca büzülürsün, tespih böceği gibi içine kapanırsın, dürtüklenmeden açmazsın kendini! Bu mudur, yaşadığınız hayatın, getirdiği? Hiç mi mutlu, sevgi dolu, tekrarını yaşamak istediğiniz anlar, anılar olmadı? Ot gibi mi yaşadınız bugüne kadar da, mevsimle beraber kuruyup solmayı bekliyorsunuz???
 
Silkelenin şöyle! Bir bakın etrafınıza, insanlardan haz almıyorsanız dahi, ki, bunda muhakkak ki, negatifler, arap filmler olarak elinize düşüyordur, onlardan da pek bir şey çıkaramazsınız. Gerçeklere bakın! Gök yüzüne bakın, toprağa bakın bahçeye bakın! Yaşayan canlıları görün! Nasıl güneşe dönen yüzleriyle güzellikleri ve rayihaları çıkıyor ortaya! Toprağa bakın susuzluğunu gideren suya kavuştuğu zaman nasıl da canlanıyor. Ya da küçücük bir bebeye bakın...cicili bicili bir objeye, hele de ses çıkarıyorsa, yüzünde merakla karışık sevinç çığlıklarıyla nasıl meyleder ona! Gülümseyen, yumuşak bir sesle kendisine yaklaştığında, adeta, bundan bana kötülük gelmez düşüncesiyle, nasıl ellerini hareket ettirir, kollarını açar size doğru! Bunlar hayatın, yaşamın güzellikleri, bağışlarıdır insanlara, şayet görmezden gelmezseniz....
 
İş ciddiye bindi, anlaşılan uzayıp gidecek, ki öyledir aslında. Zira biz canlılar hep bir arayış içindeyizdir, evvel-ezel. Bulduğumuzla bir yetinmeyi, onu muhafaza etmeyi bilsek, uzun süreyle sahip olabiliriz o ilgimizi çeken, kendine bağlayan her ne ise. Ama yoook! Daha da! Daha da, doyumsuzluğuyla işin bokunu çıkartırız! Sevgi, kayıtsız şartsız sahiplenmeye varır, sahip olunan elimizden hiç kaçmayacak sanırız. Peki, kaçırmamak için kendimize çeki düzen verip daha iyi olma çabası gösterir miyiz? Nadiren. Eh o zaman elinizdeki cevherin, gevşettiğiniz parmakların arasından kayıp gittiğine, nedenine akıl sır erdiremezsiniz! Çünkü, EGOMUZ İZİN VERMEZ!! Hani o, zamanında her şeyi, üstün gören, teraziye koyup kendini eleştirme cesareti bulamayan egomuz!!!
 
Bugünlük bu kadar kafa ütülemek yeter değil mi canlar? Ama, unutmayın ki, bugününüzün aynen tekrarı yok, hep bir nüanslarla karşımıza çıkacak. O zaman da hoşgörü ve tolerans meşalelerini elimize aldığımızda, etrafımızda aslında korkulacak bir düşman olmadığını, kendi aklımız ve kudretimizle de çok şeyin üstesinden gelip, BEN YAPTIM, KENDİ ÇABAMLA ÇİZİLMİŞ OLAN DOĞRU YOLU BULDUM deyip, benliğimizi ödüllendirmemiz gerekiyor....
  Bu yazı 691 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI