Bugun...
SON DAKİKA

Saksağan Yüreğinin İki Yüzü; Kuş ve İnsan

 Tarih: 24-05-2023 08:54:00
AYŞEİ YASEMİN YÜKSEL

Bir kuş türü olmalarının ötesinde saksağanları ne kadar biliriz? Malum, bildiğimiz çoğu şey sırf suyun yüzündekilerdir. Suyun altını ise kum diye geçiştiririz. Oysa su, gece gibi, toprak gibi bir örtüdür. Bir örtü ki toprak gibi kazılamaz, gün gibi ağaramaz; her kulaçta başka bir giz saklar. Suyun yuttuğu kaç uygarlık yosunlar,  balık yuvaları arasında deniz dibi olup çıkmıştır. Uzun kuyrukları durmaksızın inip kalkan pek renkli saksağanlar için “her yanı gürültüye boğan sıradan bir kuş işte” demek, onları hiç tanımamaktır. Saksağan dediğin yalnızca bir kuş değildir! Onlar kanat tüyleriyle yazılmış bir bencil yeminin koruyucularıdır. Kuş kadarcık yüreğinin körüğü,  varsa yoksa saksağancılık için üfler durur.

 

Uzay ağacının dallarından birisi Dünya’ya nice yüreksizi her gün, yüzyıllarda bir de yüreklisi konup göçerken yeryüzü dallarına konan kapkara bir yürek, kızıl şahine, yabani köpek sürüsüne, boz tavşana dünyayı dar etmekte. Ormanların kralı aslanlardır diye bilinse de yeryüzünde şahinlere kadar kükreyen, tek kendi yuvası, yavrusu, varlığı dışında başka bir şey tanımaz rengârenk kanatlı bir kuş var ki! Onlar saksağanlar.  Sudaki yansımalarında yani aynada kendini kuş olmak dışında bambaşka görürler. Onların aynası dev aynalarıdır.  

 

Yuvaları, dışarıdan pek de iğreti yapılmış, kaba saba gözükür. Ama içindeki yaşam tümden kendince bir düzen, yasa, hesap kitap üzeredir.  Her dişi saksağan anne olmaya hak kazanamazmış mesela. Anne olmayanlar yuvaların, yavruların gönüllü koruyucuları olurlarmış mutlak. Saksağan yasası, sırf kendilerinin hayatta kalabilmeleri üzerinedir. Sorumluluğundaki yuva ve yavrular için gücünün sonuna dek kendine düşeni yapar.  “Ya saksağanlar, ya hiç” onların tek kuralıdır. Bir saksağan için Dünya, saksağanlar içindir. Bir saksağan belgeseli izlemeseydim bunları herhangi bir yuvaya bakarak asla çözemezdim.

 

Saksağanlar, yanlarında yörelerinde kendilerinden başka hiçbir canlı istemezler; ama ne kadar canlı varsa hep onların olagelmiş alanları ille kendilerine isterler. Bunun da yolu her ağaca, her direğe, tele yuva yapıp çoğalmakla. Ortada tek bir saksağan gördüğünüzü sanırsınız ama bir tavşan, tilki, şahin gelsin hele bir oraya. Birden bire öyle kalabalık sayıya erişirler ki.

 

Sonradan gelip de ağaçlara tek tek yuva yaptıkları ne kadar yer varsa oraların gerçek sahipleri artık eski sahipler olmak üzeredir!  Hepsini kaçırtırlar, tek tek. Kızıl şahinler, tilkiler, köpekler, boz tavşanlar delicesine sortiler yapılabilecekleri sıradan hedeflerdir. Uçan bir şahine saldırışlarını izlerken şaşıp kalırsınız. Sıklıkla arkadan saldırırlar. Kuyruklarını çekiştiriyorlar. Yırtıcı kızıl şahinler, saksağanlar karşısında yırtıcı olmanın ne kadar aciz kaldığını iyi bilir.

 

Bir bakarsınız eski elektrik direklerine olmazsa sık yapraklı ağaçların çatal dallarına hatırlı uzunluktaki kuru dallar ile enikonu çardağımsı yuvalar kurarlar. Öyle ki içinde saklı bir saksağan yuvası bulunan bir mazı, ilkten bir ağaçtan çok bir alaçık hissi uyandırır. Yani sanki güneşten korunmak isteyen bostan bekçisinin ya da bağ sahibinin kare şeklinde yere sapladığı kalın dalların dört yanını açık bırakıp, gölge etsin diye üzerini sazla, yapraklı dallarla kapattığı alaçıklara benzer mazılar. Saksağan mimarisi daha pek uzaklardan belirgindir.

 

Bir yerlerde ufak bir kıpırtı olmayıversin ilk fark eden saksağan hemencecik oraya uçar, ardından dallardaki saksağan filosu akın eder. Kâh güldürecek kadar acemice olan zıplamalarıyla kâh paytak yürüyüşlü ördekleri kıskandıracak koşuşlarıyla bazen de gözü kara biçimde dalarcasına uçuşlarıyla yuva etrafında belirivermiş başkalarının çevresini kuşatıverirler. Kendilerinin kaç katı irilikte bekçi köpekleri imiş, yırtıcı kuşmuş demeden başları üstünde uçarak o canlıları yıldırmaya çalışırlar. Yetmedi oldukça güçlü gagaları ile kulağından kuyruğundan, kanat tüylerinden gagalarlar. Başının üzerinde döndükleri canlının başı döner.  Saksağanların insafları yoktur; nereye giderlerde oradakileri kaçırtır, kendilerinden başkasını sokmazlar. Kendileri kalır da zaten nicedir orada olanlar yerinden yurdundan olur.

 

Her kuş, kanadının kırılmasından korkar. Uçamaz olursa yaşayamaz çünkü. Avcı iken av olur. Saksağanlar, kanatlarını, kuyruklarını gagalayarak korkutur şahinleri. Tek bir saksağanın havada bir şahine saldırması, ardından takip etmesini ilk kez görenler için ummadık taşın baş yarmasıdır bu anlar.  Saksağanlar sırf kendi yuvaları, yavruları güvende olsun diye ayırt etmeksizin tüm canlılara saldırdığında hangi yürek ne kadar yüreklidir belli olur.

 

Kızıl şahinlerin, saksağanlardan neler çektiklerini defalarca seyrettim. Kuluçkadaki anne şahin, kayalardaki yuvasında kalkmaksızın yatarken fırsatçı saksağanlar yuvayı bekleyen şahine Dünya’yı dar ediyordu. Çığlığı tüm kuşları yerinden uçurtup yüreklerini ağızlarına getiren şahinlerden baba şahin avda iken yuvada yavrularını kanatlarının altında korumaya çalışan anne şahinin feryat figan seslenişini duymak, saksağanların ne olduğunu birebir görmek demektir. Tam bir şahin yuvası olabilecek yere yuva yapmış kızıl şahin ailesinin pılıyı pırtıyı toplayıp gitmesini sağlamak için saksağanlarca gagalanıp duran anne şahinin çığlığı, serçesinden güvercinine diğer kuşların ürpermesinden çok ona acımalarına bile sebep olabilir.  Şahinler, belki de saksağanlardan en çok çeken yırtıcılardır.

 

Ne zaman sonunda ava çıkmış kızıl telekli görkemli kanatların yuvaya doğru süzülüşü görünür olur sanırsınız ki kendi yuvalarından başkasına hayat tanımaz saygısız saksağanlar gerileyecek, kaçışacak. Ne gezer! Artık diğer ebeveyn şahin de hedeftir, onlarca saksağan gagasına. Yordukça yorarlar anne babayı. Şahinler, yuvalarını gözlemek için yüksek gerilim hattı direklerine tünediklerinde de hemen direğinin kilim deseni gibi baklavalı bağlantılarına üşüşüverir saksağanlar. Sonunda şahinler, saksağanlar buralarda belirip çoğalmadan çok önceleri, nicedir kaç yavru çıkarıp uçurdukları köklü yuvalarından olurlar.  Kayalara yeni gelen bencil, kuralsız arsızlar yüzünden kocaman yuvaları ıssız kalır.

 

Uzun yıllar arka tepelerde yuva kurmuş, kuluçka dönemlerinde belgesel tadında bir seyir oluşturan kızıl şahinler, giderek çoğalan saksağanlar yüzünden birkaç yıldır buralara hiç uğramaz oldular. Kızıl şahinler, saksağanların hayat tanımazlığından yeni ağaçlandırılan çevre yolu kenarlarına kaçtı yavru çıkarabilmek için. Zorunlu olarak.

 

Bir keresinde arka bahçedeki duvar demirlerine dolanan asmanın üzümlerini yiyen boz tavşan, önce az ötesine konan saksağana aldırmasa da gagalanmaya başlayınca huzursuz oldu. İştahla yediği üzüm salkımlarını bırakıp otların arasına kaçtı. Bulundukları ortamlarda başka hiçbir canlı beslensin, yaşasın, üresin istemeyen saksağanlar etinden meyvesine, kuş yumurtalarından solucana, böceğine, leşine kadar ne bulurlarsa beslenirler. Onların yuvalandığı korulukların etrafında gezinen başıboş köpek sürüsü filan dinlemezler. Hemen yanına yöresine konu konuverirler gördüklerinde. Eski tarlalar üzerine kurulmaktaki Ankara’nın göbeğinden kaçanların doluştuğu mahallede neredeyse ısırmadıkları kimse kalmayan sürüleşmiş başıboş köpeklerin liderinin yani alfa olanın düştüğü hal şaka gibiydi. Kıvrık kuyruğunun altı beyaz tüylerle kaplı kara köpek, her dalışında kulağından, kafasından gagalayan saksağana bir şey yapamıyordu. Tuhaf hareketlerle zıplıyor, saksağandan kendini korumaya çalışıyordu; ama nafile. Sonunda yapabileceği tek şeyi yaptı, tıpkı sokakta onu görünce ısırılmaktan korkup kaçanların yaptığı gibi kaçtı o da gagalanmaktan.

 

Pek çok balkon, kuluçkaya yatmış güvercinleri ağırlar.  Şehirleşmeyle birlikte avlanacak çok şey kalmayınca kentlere iyiden iyiye dadanan saksağanlar için güvercin yumurtaları ya da yavruları arayıp da bulamadıkları öğünler oluyor. Bildiğim pek çok balkondaki güvercin yumurtaları, anne güvercin saksağanlarca yuvadan zorla uçurtulduktan sonra yenildi. Yumurtadan çıkan yavruların da neredeyse tamamının göğüsleri deşilip, yürekleri saksağanlarca yutuldu. En son, birkaç gün önce bir sığırcık ailesinin yuvasını bozdular. Komşu blok çatı kiremitlerinin içindeki yuvaya ne yapıp edip girip yumurtayı deştiler. Akla karayı seçmek ne imiş, bir saksağan saldırısı izlerseniz tam anlamı ile anlamış olursunuz.

 

Kendi yuvaları için başka yuvaları bozguna uğratan; kendi yavrularını başka kuşların yavrularının yürekleriyle besleyen saksağanların telekleri öyle bir vahşiliğin kalemleri ki çoklukla başka canlıların yavrularının canından kanından mürekkepli. Ormanlar aslanların, tepeler başıboş köpek sürülerinin, bataklıklar timsahların olsa da aslında bir gün bir saksağan silsilesinin kanadının gölgesi oralara düştüğünde doğanın kanunlarına saksağan tüyünden kalemlerle yazılacak yeni şeyler var mutlak. Belki güvercinden hallice, tüyleri alımlı bir kuş; ama sırası geldiğinde bir timsahtan daha çok yok edici oluverirler.

 

Diğer canlıların yaşam alanlarına, ortamlarına, yuvalarına saygıyı çiğnemeksizin sırf kendi ayakta kalabilsin diye kalıcı olarak saksağanlaşmaksızın biraz saksağan yürekli olmak zorunlu olabilir gerektiğinde. Dahası gözler saksağanlardan insanlara kayınca görülebilecekler var bir de! Kumru gibi munis insanlar varken saksağan tavırlı insanlar yok mudur hiç? Saksağanlar mı tek saksağanca yaşayanlar? Belki de gerçek saksağanlar ve saksağan sürüleri insanlar arasındadır da biz saksağanları görüyoruzdur tek!

  Bu yazı 701 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI