Bugun...
SON DAKİKA

Aslında Bir Servis Şoförünü Anlatan O Şarkı

 Tarih: 06-02-2024 08:39:00
AYŞEİ YASEMİN YÜKSEL

Servis şoförümüz kendine has biridir. Giyimine kuşamına bir dikkat eder ki! Üstündekiler pahalısından değil, en çok sosyete pazarı işi olsa da ille ayakkabısı ile kemeri aynı renk olacak. Ayakkabısı sarı mı, kemeri de sarıdır.

 

Tüm diğer servis sürücüleri de farkında bunun. Ara sıra kulağımıza çalınır,  “bugün yine pek şıksın” dedikleri. O zaman pek mutlu oluyor. Yürüyüşü bile değişip, ortalıkta kasım kasım dolanmaya başlayınca diğer sürücüler “kasıntı, kalkışa geç kalacaksın” diye çıkışırlar. Hareket saatini beklerken oturduğum tek kişilik ön sıra koltuktan kısa metrajlı bir film gibi izlerim bu hallerini. Yavaştan yavaştan aklıma düşmeye başlayıp, içten içe yazmaya koyulduğum bir öykünün esas oğlanı bu kez bu çocuk zira.

 

Ayakkabı kemer renk uyumu kadar sevdiği bir şey daha var servis sürücümüzün. Hız… Bazen yüreğimizi ağzımıza getiren frenler yapar. Sol şeridi kimselere bırakmaz.  Kendini sollayanı affetmez. Öndeki araçlar iki dakikaya kalmadan hayli gerimizde kalır. Delişmen midir yoksa deli mi bilemedim. Başını sıfıra kazıyan kel gençlerden. Saç modasını da yakından izlediği belli,  sıfıra kazınmış başından.

 

Bu akşam, iş çıkışında,  öteki servis şoförleri ile çalçene konuşuyordu yine. Diğer sürücüler bizim kaptanın üstünü başını süzerken arkadaki servisler birer birer kalkmaya başlayınca geç kaldığını anlamış olacak ki kırmızı kemerli saatine baktıktan sonra elini kalbinin üzerine götürerek arkadaşlarından izin isteyip,  maratoncu edasıyla koşturarak bindi servise.  Dönüp, şöyle bir bakındı arkalara. Herkes yerinde mi diye. Sonra minibüsü çalıştırdı.

 

Her zamanki gibi ayağı gazda, öndeki araçları geride bırakarak ilerlemeye koyuldu. Alabildiğine rahatsız edici Haziran güneşi gözüme vurunca pencereden bakmayı bırakıp, dümdüz öne bakar oldum. Şu sıra hava pek değişken. Bir, deli gibi yağmur döktürüyor ansızın bir, güneş açıyor. Pırıl pırıl. 

 

Bizden önce hareket eden diğer servisleri yakalayıp, hepsini tek tek geçtikten sonra servisimizin sürücüsü ayağını gazdan çekmeden yolumuzda devam ediyorduk ki aniden öne kaykıldım. Frene çok sert basmış olmalıydı kaptan. Ne için fren yaptığımızı anlamak için bakındım haliyle.  Yoksa bir kazaya ramak mı kalmıştı da bu denli sert bir sarsıntı yaşamıştık?  Ki epeyce hızlı gittiğimizden daha önce de birkaç kez böylesi frenler, ucuz atlatmalar gelmişti başımıza.  Yol açıktı. Önde seyreden başka bir araç yoktu.

 

Frenden sonra hiç olmaması gerektiği kadar yavaşlamıştık. Kaptanın sağ omzu üzerinden gözlerini orta şeride diktiğini fark ettim. Yanda bir kaza mı vardı yoksa?  Korkarak sağa baktım ben de.

 

Orta şeritte en pahalısından bir cip seyirde. Camı açık. Sürücü koltuğunda bir genç kız. İlkten anlamadıysam da bakınca gördüm ki çok güzel bir kız. Markasını simgeleyen taşlı harfleri minibüsteki koltuğumdan bile okunabilen koskocaman gözlük, başının üzerinde taç gibi duruyor. Kulaklarında kulaklık. Ya dinlediği şarkıya eşlik ediyor ya da telefonda konuşuyor haline bakılırsa.

 

Epeyce yavaşlamış halde sol şeritte ilerlerken servis sürücümüzün gözleri hala cipin sürücüsü kızda. Yan taraftaki servisin farkında bile olmayan kız yola bakıyor tek. Ama kaptan… Büyülenmiş gibi o an. Gözlerini alamıyor cipin sürücüsünden. Belli ki zaman dursun bile istiyor. Apaçık ki ne minibüs dolusu biz ne de arkadan hızla gelenler umurunda değil. Odaklandığı tek şey, sağ omzu üzerinden bakarken görüp sonra da öylece kalakaldığı görüntü. 

 

Ne zaman gördün a kaptan, o hızla giderken o kızı? Ne zaman etkilendin? Ama bizim kaptan tez canlı çocuktur. Araba sürmesinden servisi çalıştırmak için koşturmasına kadar. Hızına yaraşır biçimde, belki de birkaç saniye içinde aşık mı olmuştu bu çocuk?

 

Olan bitenden habersiz telefon görüşmesi yapan kız yoluna devam ederek bizim servisi geçti. Sürücümüzün bakışları cipi izlediğinden arka koltuklardan “kaptan, devam et. Hızlan biraz, trafiği aksatmayalım” diyen bir ses işitildi.  Ne yapacak şimdi bizim deli dolu kaptan, öndeki araçları geçme huyu depreşip, cip ile yarışacak mı? Ya da ileride yakalayıp, yeniden frene basacaksa sıkı tutunmalı.

 

Bildiğim servis sürücüsü bu genç, biri onu geçtiğinde alabildiğine gaza basardı. Ama bu kez aklı hızda gibi görünmüyordu.  Eli torpido gözüne gitti. Belli ki bir şeyler aradığı torpido gözünden tıkır tıkır sesler duyuldu. Bir baktım elinde bir CD.  “Efkâr bastı galiba, şimdi arabesk bir şeyler çalacak herhalde. Dayanacağız artık durağa gelinceye kadar” dedim içimden.

 

Başı, yenik bir futbol takımının kaptanı gibi öne düşmüş servisimizin kaptanı, CD’yi yuvasına yerleştirdi. Ve o çok uzaklarda kalmış şarkı, anın özeti gibi çalmaya başladı.

 

“Durdu zaman, durdu dünya, girdi içeri kapıdan
Öylece bakakaldım gözümü ayırmadan.

Arabanın kapısını açtım, girsin içeri.
Kalktı hilal kaşları, sordu kim bu serseri?

Çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum.
Gözümde tomurcuk yaşlar, ağır ağır doğruldum”
 

“Tamirci Çırağı” parçası, bizim servis şoförümüzü anlatıyormuş meğer!

  Bu yazı 735 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI