Bugun...
SON DAKİKA

NAZİ İŞGALİ, İNGİLİZ, AMERİKA EMPERYALİZMİ ve YUNANİSTAN

 Tarih: 20-11-2023 08:19:00
RUHİ ÇİLEK
“KAPETANIOS Yunan iç savaşı” adlı kitabı okudum… Kitap, gerçek adı Thanasis Klaras olan ve ELAS komutanı (kapetanios) Aris’in mücadelesini ve hayatının hazin nihayetlenmesini, ihanet, satılmışlık, birliktelik, kahramanlık ve bağımsızlık uğruna ölümün göze alınmasını arka planında tutarak aktarmaktadır.  Kapetan’ın takma adı doğduğu yer olan Velouchi dağlarından ve savaş tanrısı Aris ya da Ares’ten gelmektedir, Aris Velouchiotis. Aris, 1942 yılında Yunanistan’ın, Almanya, İtalya ve Bulgaristan kuvvetlerince işgal edilmesi üzerine; “Yurtseverler! Ben, Topçu Albayı Aris Velouchiotis. Bugünden itibaren aziz ülkemizi işgal eden güçlere karşı isyan bayrağını yükseltiyorum. Burada bulunan bir avuç adamın binlerce kişilik bir ordu olduğunu göreceğiniz günler yakındır. Biz şimdilik sadece bir çekirdeğiz” diyerek duyurduğu ve başlattığı kurtuluş savaşının öncü unsuru “ELAS’ın” Yunan kelimesinin Yunanca söylenme biçimi “HELLAS’ı” andırır biçimde kuruluşunu ilan eder…   

 

ELAS; işgalcilere karşı müthiş bir mücadele örgütlemiştir, sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen bir örgütten sayıları onbinleri bulan bir direniş ordusuna dönüşmüştür. Mücadelenin son derece çetin geçen yıllarında ELAS başta işgalci Almanya kuvvetlerine karşı olmak üzere Bulgaristan ve İtalya kuvvetlerine de özellikle Kuzey Yunanistan’ı deyim yerinde ise dar etmişlerdir. Dönem itibari ile yerli ve tüm yabancı Almanseverler durumu gizleyebilmek adına kırk bin takla atıp duruyorlardı. Esasen ilk direniş nüvelerini KKE (Yunanistan Komünist Partisi) örgütlüyor olsa da önderliğini yaptığı cephenin (EAM) içindeki en önemli bileşeni de eski subayların, köylü önderlerin, Andarte denilen çetecilerin kahraman komutan ve önder Aris Velouchiotis’in başını çekmiş olduğu ELAS’tır. İç savaş şartlarına taa 1770 Mora ayaklanmasından beri bir türlü son veremeyen Yunanistan istikrar arayışına son kez girdiği bu savaştan, ELAS direnişçilerinin davul ve borazan çalarak girdikleri köylerde,

“Tüfeğim omzumda

Şehirlerde, ovalarda ve köylerde

Özgürlüğün yolunu açıyorum” diye başlayan bir özgürlük marşı eşliğinde bir direniş ve özgürlük geleneği oluşturdular ve halkın katıldığı seçimlerle özyönetim yapılarını oluşturdular, askere almaları gerçekleştirdiler, vergi topladılar, yerel halk iktidarlarını oluşturdular (laokratia), bir manada da sonradan asri ve güçlü Yunanistan demokrasisinin temellerini attılar.

Bu gelişmeler, Yunanistan’ın, her daim kâh kendi eğitip gönderdikleri muhteremleri yönetimin başına koyarak kâh sinsice planlarla destekledikleri ekipleri başa getirerek, kaderini tayin eden İngiltere ve yerli İngilizlerin hiç hoşuna gitmemektedir. Mısır Kahire’de organize olmuş komutanlık karargâhı marifet ve delaleti ile fırıldakları çevirmeye başlamışlardır. Daha önceleri birkaç yazımda da bahsettiğim üzere Ege Adaları üzerinden Canım Yurduma sığınan Yunanlılar içinden münasip görülen kişiler, Ege Sahil Kasabalarının kodamanlarına güya armatörlermiş görüntüsü altında gemiler satın aldırtılarak Mısır’a gemiler dolusu bilahare de her biri birer ajan, birer asker ve gerilla olacak bu insanları kaçırmışlardır. Diğer taraftan ellerindeki silah ve para gücünü kullanarak Yunanistan Kurtuluş Cephesi (EAM) bileşenleri içinden ittifaklar buldular, silahlandırdılar, salt diğer bileşenlere üstünlük temin edip liderliği bozmak ve bilahare de ittifakları marifetiyle “Cepheyi “ele geçirmek üzere ellerinden gelen her türlü hinliği ve cinliği yaptılar. “Yeterince paranız ve gücünüz varsa yeterince hain yaratabilirsiniz” düsturu bir kez daha devreye giriyor maalesef. Aynı dönemde SSCB’de yürütülen “Barbarossa Harekâtında da” işler tersine dönmüştür, SSCB Almanya’yı geriye sürmeye başlamıştır. İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri bir taraftan kendilerince “nihai düşman” sosyalist rejim tesis etmiş SSCB’nin yeterince güçsüzleşmesini bekleyerek ve dahi bu maksatla da ayak sürüyerek eften püften bahaneler ile savaşa katılmayı geciktiriyor lakin SSCB ile de çaktırmadan da paylaşım planları üstünde çalışıyorlardı. Maalesef Stalin liderliğindeki SSCB Yunanistan’da kurtuluş mücadelesi veren gruplara sözünü verdiği yardımların çok azını yaparak tıpkı İspanya’daki gibi onları yalnız bırakmış ve İngiltere de Yunanistan’daki yerli ve milli ortakları marifetiyle dengeleri değiştirip, deyim yerinde ise ipleri eline geçirmiştir. Bu arada olan Yunanistan’a oluyor, yaklaşık 7.000.000 nüfusu olan Yunanistan nüfusunun yaklaşık %10’unu yani yaklaşık 700.000 insanını kaybediyor. Büyük devletlerin “aslansın, kaplansın” numarası ile insanlar birbirlerini boğazladılar, maalesef…

İngiltere ve lideri Churchill, Yunanistan’da Yorgo Papandreu’yu binbir hile ve desise ile kurulan ilk meşru hükümette önemli konuma getirdi. Aynı zamanda İngiltere işbirlikçisi “ölüm mangaları” komutanı Grivas’ı bu çetelerin elebaşısı tayin ettirdi. Evet, bu katil sürülerinin başındaki Grivas X taburları ile sahnededir, netekim. Peki, biz nereden tanırız bu katil sürülerinin başı Grivas’ı, Canım Yurdumun Kurtuluş Savaşında işgalci Yunanistan kuvvetlerinin bir subayı olarak İzmir’de, işgal ilerleyince de taaa Sakarya önlerinde… Peki, başka nerede görürüz biz bu çete elebaşısını, Yavru Vatan Kıbrıs’ta görürüz, şüphesiz. Bu faşist katil Anadolu’da, Kıbrıs’ta hep İngiltere çıkarlarını koruma ordusu komutanıdır. Peki, bu sadece Türkiye düşmanı mıdır? Zinhar, bu kendi ülkesinde de yürütülen iç savaşta yine baş katil rolündedir. Diğer taraftan, “Yunanistan ve Birleşik Devletler arasında yapılan bir askeri anlaşmayla Yunanistan topraklarındaki Amerikan güçlerinin varlığı kurumsallaştırıldı.” diye not düşen ve durum özeti yapan kitaba fazlaca giremedik.

Kapetanios’lardan biri de, tıpkı Türkiye Kurtuluş Savaşında Trakya cephesinde direnişçi olan babası gibi direnişçi bir ruha sahip Mihri Belli’dir. Yunanistan iç savaşında güncel manada tabur komutanlığı gibi bir makama tekabül eden bir rütbeyle enternasyonal bir dayanışma ruhu mucibince “Kapetan Kemal” kod adı ile birkaç kez yaralanmasına rağmen tedavisini müteakip direnişe aralıksız katkı sunmaya devam etmiştir. Tıpkı çok sonraları İsrail’in Filistin üstüne terör estirmesine direnen Filistin halkına destek veren Deniz Gezmiş ve arkadaşları gibi… Sevelim, sevmeyelim lakin haklarını teslim edelim o dönemde de bu dönemde de moda olduğu üzere ve deyim yerinde ise “çene suyuna pilav” yapmak yerine canlarını ortaya koyarak direnişe katılmışlardır.

Dünyanın her tarafına aynı anda aynı duyarlılıkla bakabilme kabiliyetinin zirvesi olan usta şair Nazım Hikmet ile bitirelim.

Yarısı burdaysa kalbimin

Yarısı Çin'dedir, doktor.

Sarınehre doğru akan

Ordunun içindedir.

Sonra, her şafak vakti, doktor,

Her şafak vakti kalbim

Yunanistan'da kurşuna diziliyor.

Sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince

Kalbim Çamlıca'da bir harap konaktadır

Her gece, doktor.

Sonra, şu on yıldan bu yana

Benim fakir milletime ikrâm edebildiğim

Bir tek elmam var elimde, doktor,

Bir kırmızı elma:

Kalbim...

Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,

İşte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden

Bende bu angina pektoris..

  Bu yazı 630 defa okunmuştur.
  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
YUKARI